Yollukçu Hamdi Paşa

Geçmiş zaman odur ki padişahın divan heyetiyle arası bozulmuş, yolda adımlarını atarken şaşırır hale gelmiştir. Gel zaman git zaman padişaha adalet adına diklenen divan heyeti ile aralarında ilginç diyaloglar başlar. Önce Sultan 1. Yarmagül kendisine diklenen divan heyetine ‘Tiz hepünüzü azlederim, hepiniz haddinizi bile’ diyerekten ültimatom verir.
Osmanlı meşrutiyetin ilanıyla birlikte padişahın genel icraat yetkilerini devam ettirirken bu yetkileri kontrol hakkını bilindiği gibi meclise devretmiştir. Ancak divan heyeti padişahın daha önceden alışageldiği serbestiyetine engel olmaya katlığında padişahın deyim yerindeyse nevri döner. Yeniçerileri, eskiçerileri topyekün kendine başkaldıran divan heyetinin üstüne salar.
Vakıa odur ki divan heyetinden kimi bu istibdat karşısında sinerken, bir tanesi bütün bu istibdada hiç aldırmaz. ‘Memleketin bahtının miftahı meşveret ve şuradadır’ diyen İslam aliminin düsturunca ve meşrutiyetin gereği olarak divanın kararlarına uymak zorunda olan padişah Sultan 1. Yarmagül bir türlü olup bitenleri içine sindiremez. Bugüne değin ‘Devletlum sen bilirsin, Padişahım çok yaşa’ diyen dalkavuklardan oluşan çemberin içerisinde yaşadığından bünyesi meşrutiyeti bir türlü kaldırmaz.
Bünye kaldırmayınca da Divan Heyeti’ni Divanü-l Harb’e şikayet etmeye kalkar. Meşrutiyetin iptalini isteyecek hale gelir. Sultan Abdül Sıddık döneminin son yılında 79 Bin akçe civarında olan kadı masrafları o derecedir ki Sultan 1. Yarmagül Döneminde 599 Bin akçeye ulaşmaktadır. Padişah bu masrafları Devlet-i Aliye’nin hazinesinden karşılamakla ter-ü taze yetimin hakkını yediğini bir türlü fark etmeyecektir.
Sanata ve sportif müsabakalara merakıyla da bilinen Sultan 1. Yarmagül’ün divan heyeti ile yaşadığı problemlerin yaşayacaklarının yanında hiç kalacağı gibi bir dedikodu da tebaası arasında git gide yayılmaktadır. Bunları dile getiren mecmualarının yazarlarını da hiç sevemeyen Yarmagül’ün bütün bunların içerisinde çıkabilmek için ne gibi bir yol izleyeceğini tebaası merakla beklemektedir. Yine bunlar olup biterken padişaha en büyük sıkıntıyı Sadrazamı Yollukçu Hamdi Paşa’nın verdiği de halk arasında konuşulmakta.
Sadrazam Yollukçu Hamdi Paşa’nın tebaanın belirli noktasındaki söz sahibi insanlarla birlikteliği ve kıvrak zekası ile sürekli padişaha yön verdiği ve gösterdiği bu yönlerin de padişahı rahata erdirmek yerine, sıkıntıya soktuğu kanaati her yanda hakim olmuş durumda.
Devlet-i Aliye’de bu işler böyle olup giderken aklıma bir fıkra geldi, onu paylaşıp önümüzdeki günlerde diğer hatıralarımızla buluşabilmeyi dileyip, kısa hatıralarımı noktalayacağım.
Vakti zamanın birinde alim bir adamın iflah olmaz bir oğlu varmış. Adam da oğluna her dem ‘Evladım sen adam olamazsın’ diye söylenir dururmuş. Oğlu haylazlıklarına devam etmekle birlikte çalışmış, didinmiş inat edinip bir mülke kadı olmuş. Koltuğa oturduğu ilk gün babasını alıp getirmeleri için kolluk kuvvetlerine talimat vermiş. Adamcağızı tutup getirmişler huzura. Haylaz evlat gülmüş ‘Baba, baba, hani adam olamazdım, bak kadı oldum’ diyerek seslenmiş.
Adamcağız gülümsemiş ‘Evladım, ben sana kadı olamazsın demedim ki adam olamazsın dedim’ diyerek evladına bir kez daha acı bir şekilde adam olamadığını hatırlatmış.
İşte olay bu, kadı da olsan, sadrazam da olsan, padişah da olsan, önce adam olacak insan dediğin. Bak koca Osmanlı tarihine, onlarca padişahın arasında kaçını hatırlarız değil mi?
İstanbul’u 21 yaşında fetheden Sultan Fatih Mehmet’i validesi bir gün ‘Oğlum, müsaade et ki şu yatağını bir gün de annen toplasın’ diyerek kasemle azarlar. Fatih’in cevabı manidardır ‘Anneciğim, o yatak bozulmadı ki toplayasın’.
Büyük ideallere yatak bozmakla değil, bozmamakla varılır. Yatağını bozduğun kayanın nerde duracağı belli olmaz, gün gelir kafanızda dağılır.
Hadi selametle..
{ "vars": { "account": "G-Z2YJHG8WBW" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }