Şöyle 3 yıl öncesine gidelim. Tarih: Aralık 2009. İktidarın PKK açılımıyla at başı götürdüğü Türklüğü yok etme planını, AKP Grup Başkanvekili Ayşenur Bahçekapılı açıklıyor: “Anayasayı değiştireceğiz ve vatandaşlıktaki Türklük tanımını kaldıracağız. Yoksa demokratikleşmeyi yapamayız. Vatandaşlık tanımı da değiştirilecek. Herkes kendi etnik kökenini ifade edip üst kimlik olarak “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım” diyecek. İşte bu, sorunu çözer.”
ABD’de yayımlanan raporlar “açılım” olarak Türkiye’ye geri dönüyor. Önce “Kürt Açılımı” şimdi de “Türklüğü bitirme planı”. ABD’deki bir üniversite 2009 ağustos ayında yayımladığı raporda “Türkiye’de Türkler değil, genlerinde Arap, Slav, Yunan, Yahudi ve Berberilere ait karışık kodlar taşıyan insanlar yaşıyor” iddiasında bulunuyor. Bunun anlamı “Türkiye’de Türk yoktur” demektir. Tıpkı Kürt açılımındaki gibi iktidar “Türklüğü Anayasa’dan çıkarma” harekâtına başlıyor. Böylece vatandaşlıktaki Türklük tanımı kalkacak. Yoksa ülkemizde demokratikleşme yapılamazmış.
AKP’nin iktidara geldiğinden beri Türk kimliğine yönelik bir saldırı başlattığı gözle görülür bir şekilde ortada. Burada amaç Türk kimliğini, Türk milletini yok etmek. İktidarın ilk yıllarında başbakanın “alt kimlik, üst kimlik” tartışmasını ortaya attığını hatırlayınız. “Türk, Kürt, Çerkez, Laz bunlar alt kimliklerdir, üst kimlik ise Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır. Herkes bu üst kimlik altında birlikte olmalıdır.” Sözleri ile ülkemizde 36 etnik kimlik saymıştır. Türk ve Türkiyeli sözcüklerinin ortaya atılması kesinlikle gizli bir bölücülük yaratmaktı. Türk’ün vatanında Türküm demeyi engellemeyi düşünüyorlardı.
Önce Atatürk’ün tanımını anımsayalım: “Ne mutlu Türk olana” demiyor Atatürk, “Ne mutlu Türküm diyene” diyor. Daha önemlisi “Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan halka Türk halkı denir” diyerek “Türk” kavramını siyasal biçimde tanımlıyor. Hangi ırk, din, mezhep, dil veya bölgeden olursa olsun bu ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlıysan, ortak resmi dil Türkçeyi kabul ediyorsan, bunu içinde duyabiliyorsan “Türksün”. Yani Ermeni, Rum, Laz, Kürt, Çerkez, Yahudi, Alevi, Sünni imişsin fark etmez. Kökenimiz ne olursa olsun hepimiz Türk’üz.
Önce İngiliz parlamenter Duff ”Resmi dairelerden Atatürk’ün resimlerini kaldırın”, Hollandalı parlamenter Oostlander “Kemalizm, Türkiye’nin Avrupa Birliği önündeki en büyük engeldir” dedi. Ardından her şey yavaş şekillenmeye başladı. Bazı serzenişler duyuldu. Sayın Cumhurbaşkanı, “Ne mutlu Türküm diyene” lafını her yere yazıp ilkelleştik” deyip Atamızın bu sözünün dağ yamaçlarına ve camilerde mahyalara yazılımından rahatsız olduğunu söyledi, bunun üzerine birçok yerden bu söz kaldırıldı.
Başbakan “Değişmez maddeler geçiş sürecinde olur, artık ihtiyaç kalmadı” dedi. Ardından Arınç “Şartlar yeni oluştu, cumhuriyet dışında her şey değişebilir.” ifadesini kullandı. Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu durur mu? O da “Değişmez maddelerin yorumu rahatsız edici. Neden değişmesin.” diyerek katkıda bulundu. Ve Ayşenur Bahçekapılı “Anayasadaki Türklük tanımını kaldıracağız, demokratikleşeceğiz.” dedi.
Ayşenur Hanım sonunda hayaline kavuşuyor. Anayasa Mahkemesi üyelerinin yemin metninden “Türk” ifadesi çıkarılıyor. TBMM’ye sunulan “Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa Tasarısı” ile Türklük kavramı devre dışı bırakılıyor. Anayasa Mahkemesi Başkanı’na sınırsız yetki veriliyor. Tasarı ile anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddeleri de riske giriyor. Çoğunluğu ele geçiren iktidar anayasanın ilk 4 maddesini değiştirebilecek. Çünkü mahkeme artık sadece ‘usul’e bakacak, çoğunluğu elde eden parti istediği anayasayı yapabilecek.
Öğretim yılı başında kazandığı yüksek okulda okumak için Bursa’ya giden bir öğrenciye yurtta kalabilmesi için içinde kuralların bulunduğu bir broşür veriliyor. Bu broşürü ele geçirip yazımda yer vermek için bugüne kadar bekledim. Ancak bana broşürü verecek kişi attığını, bulamadığını söyledi. Mutlaka birilerinde vardır. Broşürde ilk şart “Milliyetçiliği unutacaksınız.” imiş. Ardından koşullar sıralanmış. Her gün belli bir süre Fethullah Hoca’nın kitapları okunacak. Yarıyıl tatilinde 5 gün, yaz tatilinde 1 ay eğitim kamplarına katılınacak. Aklımda kalanlar bunlar.
Bir de Tire’deki yurtlar var. Bir lise öğrencisi bu yurtlarda kalıyor. Edebiyat öğretmeni Halide Edip Adıvar’ın “Ateşten Gömlek” kitabını okuyun, diyor. Öğrenci yurtta bu kitabı okurken elinden kitap alınıp, bunu okumaması, verecekleri kitapların okunması isteniyor. Yine bir başka öğrencinin elinden Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler” kitabı alınarak okunmasına izin verilmiyor.
Beyler nereye gidiyoruz, bu gerçekleri görün artık. Hala korkmayın, bir şey olmaz diyorsanız aldanıyorsunuz. Burada amaç, ulus-devletini yok etmek, böylece ülkenin parçalanmasını sağlamak. Türk milleti buna izin vermemeli, umarım vermeyecek. Saygılarımla hoşça kalın.