Bir bakıyorsunuz Başbakan Erdoğan hiç akla hayale gelmedik bir konuyu gündeme taşıyor; başka bir gün Başbakan’ına yaranmak için bir başka isim yıllardır süregelen bir konuyla ilgili değişiklik sevdasına kapılıyor.
Erdoğan’ın gündemi ters yüz eden beyanatlarını zaten hepiniz bildiğiniz için bu konudaki ayrıntılara girmeyeceğim. Ancak Meclis’te vatana millete hayırlı, elle tutulur bir konuya el atmamış, vazifesi oylamalarda el kaldırmak ve hemşerilerine kıyak yapmaktan öteye gidememiş bazı milletvekilleri veya valilikten daha çok hizmet edeceğini düşündüğü (!) kadrolara ulaşmak için enteresan kararlarla gündeme oturan bazı mülki amirler, keskin değişikliklerle ülke tarihinde olmadığı kadar gündeme geliyor.
Son olarak AKP Bitlis Milletvekili Vahit Kiler, İstanbul’un en gözde ve bilinen mekanlarından Eyüp’teki Piyer Loti Tepesi’nin adını tartışmaya açtı. Bırakın ülkemizi tüm Dünya’da Piyer Loti olarak bilinen tepenin adının İdris-i Bitlisi olarak değiştirilmesi için İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na öneri götürdü. Konuyla ilgili “Fransız Piyer Loti adı Bitlisliler olarak kanımıza dokunuyor. Buranın eski adı İdris-i Bitlisi Tepesi’ydi” sözlerine kaç Bitlisli katılır bilemem ama benim bugüne kadar tanıdığım hiçbir Bitlisli’den kanına dokunduğu şikayeti duymamıştım. Ancak İdris-i Bitlisi isminin Alevilerin kanına dokunduğu gerçeği görmezden gelinemez. Alevi katili olarak bilinen ve binlerce Alevinin öldürülmesinde rolü olduğu Selim Şahnamesi’nde geçen İdris-i Bitlisi’nin bu namından Vahit Kiler’in haberinin olmadığını beyan etmesi de bir başka garabet. Gerçekten bilmiyorsa “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunamaz” sözü bir kez daha ispat edilmiş olur. Ama bilip de böyle bir teklif getirecek kadar aymazlık içindeyse o zaman yazık ki ne yazık!
Dedim ya akla hayale gelmedik değişiklikleri ortaya atıp prim yapmaya çalışanların hali tam trajikomik bir durum. Kışladan, caddelere, okullardan meydanlara sık sık isim değiştirmeyi marifet sayan iktidar partisinin son incisi bana bir fıkrayı anımsattı. ABD’de yeni seçilen başkan özellikle renk ayrımcılığı yapmayacağı vaadiyle seçimlerde siyahilerin de desteğini alarak koltuğa oturmaya hak kazanmıştı. Henüz koltuğuna alışmamışken bir telefon geldi. Arayan siyahi bir vatandaştı. Başkanın çevresindekiler memnuniyetle başkanın vatandaşla konuşmasını dinliyorlardı. Arayan bir şeyler söylüyor başkan da hepsine gülümseyerek ve yumuşak bir ses tonuyla olumlu cevaplar veriyordu. “Tabii sayın vatandaşım çalışma koşullarınız tamamen eşit olacak”, “sosyal haklarda da tam eşitlik olacağından hiç şüpheniz olmasın”, “bizim için bütün vatandaşlarımız eşittir, sözlerimizin yerine geldiğini kısa zamanda göreceksiniz” cevaplarıyla herkes memnundu. Ancak başkan telefondakinin bir sorusu üzerine önce yüzünü ekşitti, sonra hafifçe kekelemeye başladı ve başkanın ağzından “ta-ta-tamam da, bu bu bu de-de-dediğiniz na-na-nasıl olur?” ifadeleri dökülünce birden herkes buz gibi dondu kaldı, yanlış mı duyuyorlardı? Başkan siyahi vatandaşın isteğine hayır mı diyordu? Benzer kekelemelerle tereddütlü cümleler kuran başkan sıkıntıdan kan ter içinde kalmıştı. Herkes çıt çıkmadan Başkan’ın ağzından dökülenleri pürdikkat dinlerken Başkan zor duyulan ses tonuyla “iyi de bunun siyah-beyaz eşitliği ile bir ilgisi yok ki? Oranın adı kurulduğu günden bu yana Beyaz Saray !”
Ne dersiniz sürekli değişim, yenilik nidalarıyla ahkam keserken “değişim” konusuna diyalektik materyalist felsefe ile bakmayı beceremediği çok açık olan birileri bu işin suyunu çıkarmadı mı?