Sırtlan Bayırı

Kısa bir süre önce internette gezinirken Behiç Duygulu’nun bir öykü kitabına rastladım; “Sırtlan Bayırı”. Hemen edinmek istedim. İlgili işlemleri internet üzerinden yaptıktan sonra kitap iki gün içinde elime geçti. 1963 yılında Yeni Matbaa’da basılmış, Yeditepe Yayınları’ndan çıkmış, orijinal bir yapıt. Orijinal olduğunun nasıl farkına vardım diyeceksiniz. Aralıklarla üstten ekli olan yaprakları bir çakı yardımıyla özenle kendim açtım da ondan. Sararmış yapraklarıyla, küçük puntolu yazısıyla incecik bir yapıt, topu topu 56 sayfa… İçinde toplam dokuz öyküsü var. Bir solukta okudum diyemeyeceğim, soluksuz okudum. Satırlar, insanın içini okşayan türden, sıcacık, samimi ve içten. Bir müzik ritminde inişli çıkışlı bir yaşama bakış ve her türlü olumsuzluklara karşın yaşama duyulan bağlılık, sevecenlik ve tutku… Okurken de Ödemişli olmamın gururunu yaşadım kendimce böyle bir kaleme sahip olmakla. Hiç bilmediğimiz o muhteşem dünyasında yeri geldi kıvandım, yeri geldi üzüldüm. Behiç Duygulu, Sırtlan Bayırı’nda, Ödemiş’te kaleme aldığı öykülerine de yer vermiş. Bunu, aynı kitapta bulunan “Bugün Pazar” isimli öyküsünden kolaylıkla çıkarabiliyoruz. Öykünün son bölümünde şöyle diyor yazar:
“Kuş gibiyim. Kızarmış gökyüzünü seyre gidiyorum. Güneşin Keldağ ardına doğru gidişini seyre gidiyorum. Son ışıkları geliyor ağaçlara, yapraklar arasında oynaşıyor. Gazocağı alevi gibi maviş maviş oluyor ortalık. Gölgelik, gölgelik, sonra alacakaranlık.”
Yine aynı yapıtta yer alan ve kesinlikle Ödemiş’te yazdığını kanıtlayan “Bir Yaz Gecesi” isimli öyküsünde de şöyle diyor:
“Kahvelerimizi içince kalktık, caddede bir yol gezindikten sonra Sarmaşıklı Kahveye geldik. Kör ışıklar altında insanlar ağır ağır geziniyor, bisikletliler geçiyordu. Karanlık bir masadaydık.”
“Gündüzleri yalnız, geceleri seninle olduğum Birgi yoluna doğru yürüdüm. Kendimi bırakmıştım, karanlıktı, tökezliyordum.” 
Duygulu, çoğu zaman karamsarlıklarla bezenmiş iç dünyasını yapıta ismini veren Sırtlan Bayırı’nda da açığa vururken, öykünün başlangıç kısımlarında buram buram Küçükmenderes Ovası, Ödemiş kırsalı kokan tümcelerle karşılaşıyoruz.
“Su motoru sustu, lüks lambası söndü. Motor çalıştı mı o var demekti, lüks yandı mı o var demekti. Karpuzlar tıktıklandı mı bostanda sabahları, koparılıp meydanlara yığıldı mı, traktörler çekmeye başladı mı o var demekti. Arklarında su kıvrım kıvrım uzanırken parladı mı güneşte o var demekti. Demek ki onun topraklarıyla bizimkini ayıran böğürtlenli kıyıdaki hendekten fenerle bazı geceler bize gelmeyecekti annesiyle. ”
Tüm bunlar yazar Prof. Dr. Erendüz Atasü’nün “Her yazarın yazdıklarında mutlaka kendinden bir şeyler vardır” söylemini kesinlikle kanıtlar nitelikteki örneklerdir.
            Duygulu’nun yaşamı başlı başına bir öykü olarak çıkıyor karşımıza. Karamsar iç dünyasını yazın dünyasına da başarıyla aktarmasını çok iyi başarmış. Özüyle, diliyle yazın alanında özgün bir yer edinmiş.
Bugünkü Özen Pastanesi ile Kardeş Sümer Mağazasının tam karşısında, Mayacı Eczanesi’nin bulunduğu yerdeki kitapçı dükkânını, daha doğrusu Duygu Kitabevi’ni ve o kitabevinde kendi iç dünyasıyla baş başa kalmış ufak tefek adamı, dönemim pek çok Ödemiş insanı hatırlıyordur elbette. Yalnızca kitap satmayı değil, o dönemlerde okumaya merak salmış başta çocuklar olmak üzere daha pek çok insana kitap okuma konusundaki yardımlarını hiç esirgememiştir. Kitapçılık yaptığı sıralarda, çok sevdiği eşini elektrik çarpması sonucu elim bir şekilde kaybedince kısa sürede İstanbul’da alır soluğu. Hem acısını unutmak, hem de kendince içinde yaşattığı birtakım düşüncelerini uygulamaya geçirebilmektir amacı. 
Behiç Duygulu, nesir, şiir ve deneme türlerindeki yazılarıyla adım attığı yazın yaşamını öyküyle sürdürdü. Öyle ki; o yıllarda öykü yazmak, Sait Faik, Oktay Akbal, Orhan Kemal, Haldun Taner vb. ustalarla aşık atmak anlamına geliyordu. Dahası, bir taşra kasabasından yazarak Babıali’ye girmek başlı başına bir güçlük oluşturuyordu. Fakat o, bu güçlüğü aşarak yazın dünyasında boy göstermeyi başardı. Özgün kalemler arasında kendine yer açma çabasına girişti. Öz ile biçimi belli bir dengede tutarak kişinin iç dünyasına eğilmeye başladı.
1964 Varlık Yıllığında Tahir Alangu onun için şöyle der: “Öyküyü, kendi hayatıyla birlikte, kendi çıkarına yaşıyordu.”
            Yazın yaşamı boyunca, “Varlık”, “Somut”, “Cumhuriyet Gazetesi” gibi birçok önemli yayında eleştirileri ve yazıları yayınlandı. Ölümünden hemen önce basıma hazırlanan “Elmalar Kızarırken” kitabını basamadan yaşamını yitirdi. Ölümünden yıllar sonra Necati Güngör’ün derlediği, hem yayınlanmış, hem de ölümünden hemen önce yayına hazırladığı kitabından örnekler “Öyküler” kitabında yer aldı (2001) 52 yaşında aramızdan ayrılan Ödemişli yazar, ardında üç kitap bıraktı: “Ağlama N’olur” (1961), “Sırtlan Bayırı” (1963), “Gölgede Gezintiler” (1970).
            Henüz elimde olmayan diğer yapıtlarını da en kısa sürede edinmeye çalışacağım. Bunları edinmemek kanımca büyük bir eksiklik olacaktır zaten kitaplığımda.
            Sonra sıra gelecek “Behiç Duygulu” ismini yaşatmak için yaptığım girişimlere... Bu adımım, Ödemişli olup da yazın dünyamızda gölgede kalmış bir yazar olan “Behiç Duygulu” ismini yaşatmaya dönük olarak aynı zamanda ilçemizin ismini olumlu anlamda ulusala taşımak…
Geçtiğimiz temmuz ayında Ödemiş Belediyesi’ne daha doğrusu Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Ufuk Bey’e bizzat verdiğim dilekçemin arkasındayım ve takipçisi olacağım. Kaldı ki bu dilekçeye düzenlenebilecek böylesi bir yarışmanın örnek şartnamesini de ekledim.
Bu arada ilçemizin çok saygıdeğer Belediye Başkanı Bekir Keskin Bey, son dönemlerde yoğunlaştırdığı sosyal ve kültürel hizmetlerine zirve yaptırabilecek bir katkıyı da bu yolla yapmış olsa kendilerinden çok şey mi istemiş oluruz sizce…
            Sonuçları ve ödül töreni 3-13 Eylül arasında belirlenecek ve Ödemiş Ulusal Öykü Günleri kapsamında düzenlenecek “Ödemiş Belediyesi ....’cı Geleneksel Behiç Duygulu Öykü Yarışması”nda buluşmak arzusuyla.
{ "vars": { "account": "G-Z2YJHG8WBW" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }