Yaz aylarında dinlenmek için Ödemiş’i tercih eden Saracoğlu vaktinin bir kısmını yaylada arkadaşlarıyla kağıt oynayarak geçirirmiş. Böylece stres atmaya çalışan ve Ankara’nın siyasi ortamından kurtulmaya çalışan Saracoğlu’na arkadaşları oyun sırasında memleket meselelerini ve siyaseti sorarlarmış.
Yine iddialı bir oyunun ortasında arkadaşı: Ya Şükrü bu siyaset denilen şey nedir? diye sormuş. Saraçoğlu: Boş ver siyaseti el sende, hadi at kağıdı, diye cevap vermiş. Arkadaşı ısrarla sormaya devam edince; Senin anlayacağın siyaset bir nevi… diye cevap vermiş. Noktalı yeri yazmadık, zaten siz o boşluğu hemen doldurdunuz.
Siyasetin böyle bir şey olduğunu bilen birçok kişi doğal olarak sadece seçmenlik görevi ile yetiniyor.
Geri kalanların bir kısmı ise siyasetteki bu kötü durumu düzeltmek için uzak durmak yerine siyasetle uğraşmayı ve düzeltmeyi yeğlese de ağzının payını alması uzun sürmüyor.
Her oyunun bir kuralı olduğu gibi siyasetin de kendisine has kuralları var. Ancak bu kurallar genel kabul görmüş bir kurallar silsilesinden çok, söylenen ve uygulanan kuralların farklılığı ile dikkati çekiyor.
Okul yıllarından bu tarafa alışkınız: “Benim yaptıklarımı değil, dediklerimi yapın.” Siyasette benzer sözü duymasak dahi benzer yaklaşımı kısa süre içerisinde algılarız.
Siyasette; idealizmden, fedakarlıktan kim ne kadar çok dem vuruyorsa kendi yaklaşımında tam tersine davranışlarda bulunur.
Bir kısım idealler uğruna kendisini hadi kendisini demeyelim, zamanını, parasını büyük bir özveriyle harcarken küçük bir azınlık hiçbir emek sarf etmeden kendilerini belli makamlarda buluyordu.
Ama bu durumun son yıllarda değişmeye başladığını hep beraber gözlemliyoruz. Değişim okul yıllarında başlıyor ve sonrasında siyasetçiye bakışta doruk noktasına ulaşıyor. Bugün Ödemiş veya İzmir yerelinde gençlerin örnek alacağı kaç siyasetçi gösterebiliriz. 3-2-1 yoksa hiç yok mu? Peki Türkiye genelinde…
Ülkemizde siyaset yapma şeklinin değiştiğini artık kabul etmemiz gerekir. 80 sonrası Özal’la başlayan değişim ve teknolojinin cep telefonu ve bilgisayar vasıtasıyla her eve girmesi ile yeni nesil önce öğretmenlerini sonra da siyasetçileri sorgulamaya başladığını görürüz.
Artık kabul etmek gerekir ki; öğretmenlerin büyük bir bölümü rol model olmaktan çıkmıştır.
Bu durumun oluşmasında dershanelerin de etkisi vardır. Neredeyse 4. sınıfa gelen öğrenci dershaneye de başlamakta, her ders için başka öğretmenlerle temas etmekte ve tek bir öğretmen yol göstericiliğinden çıkmaktadır.
Genellemek doğru olmamakla birlikte öğretmenlerin kendilerini yetiştirmemiş olması, okul dışında öğrenci ve velilerinden uzak bir yaşam sürmeleri ki artık köylerde, beldelerde oturan öğretmen kalmadığı gibi merkezde de birkaç mahallede oturarak rol modellik görevinden kendileri zaten vazgeçmiştir.
Kendisine verdiği öğüdü yerine getirmeyen (bazı) öğretmenler tarafından yetiştirilen öğrenciler; ders çalışan başarılı öğrenciye “inek” denilmesi, haylazlık yapmayan öğrencinin pısırık, uyuz olarak adlandırılması hatta yaramaz öğrencilerin sevimli bulunmasını bizzat okul yıllarında gözlemlemektedir.
Kitap okuma alışkanlığının da azalması idealizmde kopuşu hızlandırmış, erdemlilik ya da benzeri yaklaşımlar yerine pragmatizm yani faydacılığın/başarının ön plana çıkması artık kaçınılmazdır.
Okul hayatı bitip, gerçek hayata başlanıldığında akılda kalan, nerden ne fayda sağlarım, bana ne yararı olur, noktasıdır.