POLİTİKADA GETİRENLER GÖTÜRENLER

Siyasal partilerle aranız nasıl? Hani o 12 Eylül 1980 darbesinden sonra başlayan depolitizasyon süreci hâlâ sürmekte ya ondan soruyorum. Ülkenin yönetimine yön vermesi, etki etmesi gereken bir büyük çoğunluk, sanki bu ülkede yaşamıyormuş gibi, sorun onun da sorunu değilmiş gibi ilgisiz bekliyor. Elbette bu, andığımız politikadan uzaklaştırmanın (depolitizasyon) sonucu; tam da istediği sonuç, kim istiyorsa bunu! Bizim millet de politikadan elini eteğini çekti “Hele bir ortalık durulsun!” deyip kenarda oturuyor.
Aradan 30 küsur yıl geçti, ortalığın bir türlü durulacağı yok. Duruluverse bizim âkil takımı hemen siyasete dalıp memleketi bir güzel kurtaracaklar; ama, durulmuyor işte onlar da ne yapsın!
Bunların tek bildikleri, “Birileri memleketi kurtarsın.” beklentisi. Hani biri fenalaşır da, hiç kimse bir şey yapmaz, yalnızca çatlak sesler çıkar; “Biri doktor çağırsın, biri cankurtaran çağırsın.” diye. Bunlarınki de o hesap: 
-Heeey kimse yok mu? Birileri memleketi kurtarsın…
                                                                        …
Sonuç ne? Şu: Asıl siyasete yön verebilecek birikimli kişiler sus pus bir köşede oturunca, ortam boş gaz tenekesi gibi yalnızca gürültüden ibaret bir kısım çıkarcıya kalıyor. 
Bizim siyasal partileri bir gözlemleyin, her beş adamdan dördü, “Acaba nemalanacak bir şey çıkar mı?” diye oradadır. Moda deyişle “Ondan sebep takılmaktadır.” 
Bunlar partilerin getirenler değil götürenler, daha doğrusu “Ürkütenler” takımıdır. Partilere hiçbir yararları olmaz. Her biri, asgari yirmi oy ürkütür. Yine de bunların çöreklendiği partilere oy verenler, bu çıkarcıları tanımayanlardır.
                                                                             …
Bu tipler parti de değiştirmezler; değiştirmemeleri bulundukları partiye olan sadakatlerinden değil, öteki partilerin kapıdan içeri sokmamasındandır.
Niye soksunlar, onlarda da yeteri kadar zibidi var zaten.
Hani beş kişiden dördü böyleydi de, bir de geriye kalanlar vardı ya; işte onlar sokmaz, diyeceğimi sanıyorsunuz değil mi? Yanıldınız. Çünkü, onlar değil, gideceği  partilerdeki zibidiler engel olur: “Eskaza seçim kazanılırsa, ganimet paylaşımına mı geldin? Defol git!” deyip kapıları sımsıkı kapatırlar. Buna güncel siyasette “Her partinin kendi zibidisi kendine yeter.” kuramı denir.
                                                                               …
Buraya kadar olanlar aslında sıradan laflar; siz bir de partisi es kaza iktidar koltuğunun ucuna ilişmiş olanları görün.
Adam ortalıkta görünmese partisi misliyle oy alacaktır ama, anlamazlıktan gelir, “Benim şu kadar oyum var.”, “Benim bu kadar oyum var.” , ”Biz parti için vaktimizi, naktimizi …”   sayar.
                                                                          …
Partilerin, bu söylenenleri gerçekten yapmış adamları yaptıklarının adını anmazken, efendiliklerini bozmazken; o yapmayan, harcamayan zibidiler konuşurlar. Bkz. Boş gaz tenekesi teorisi.
Sonuçta söylemek istedikleri, “O kadar partiyi sırtladık, biraz nemalanmak hakkımız değil mi?” sorusudur.
Nemalanırlar da.
                                                                               …
Ha o beşte bire giren, daha “Memleket şöyle bir durulmadan” siyaset yalpaya kalkışan dava adamları mı? Onlar bir iki dönem sövüşlenir, sonra kuyruğuna bir diken…
Yenisine sağlık.
                                                                        …
Eh artık, “Bizim siyasetçilerden memleket, millet yararına niçin bir yasa bir karar vb. çıkmaz?” diye sormazsınız herhalde.
{ "vars": { "account": "G-Z2YJHG8WBW" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }