15 Temmuzdan bu yana bir buçuk ay geçti. Siyaset görünürde toz pembe. Ancak ülke ateşler içinde. Şehit haberinin gelmediği gün yok. Eskiden 2-3 günde bir şehit haberi gelirdi. Şimdi her gün, hatta 3-5 şehit yerine 10, 20, 30 şehit haberi geliyor. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Kimileri bu acıyı içinde hissederken kimileri “gene mi şehit haberi, şu TV’yi kapatın, başka kanal açın, içimiz kararmasın” diyecek kadar adileşiyor.
15 Temmuz sonrası tüm partiler darbeye karşı olduklarını bildiren bir bildiri yayınladılar. Bunların hepsi önceden de darbeye karşı olduklarını defalarca açıklamışlardı. Ancak o dönem iktidar partisi lideri ve partilileri muhalefete ne hakaretler yağdırdılar. Sunulan yasa önerileri iktidarca “aklınızı kendinize saklayın” diyerek dikkate alınmadı. 15 Temmuzda aynı tutum sergilendiği halde neden iktidarın üslubu değişti? Siyaset nasıl tozpembe oldu? Ben bu iltifatların yakında biteceğini düşünenlerdenim. Belki bazılarınız bana kızacak ama zamanı gelince bana hak vereceksiniz.
15 Temmuz sonrası bu iktidar döneminde hiçbir zaman uygulanmayan, olmayan demokrasimizin mitingleri yapıldı. Sanki önce demokrasi vardı da 15 Temmuz darbe girişimi önlenerek demokrasimiz kurtuldu. Geçin bunları. İsterseniz hatırlatayım. Demokrasi olsaydı MHP’nin kurultayı engellenir miydi? Kendisi aleyhinde yazan köşe yazarları gazetelerinden atılır mıydı? Her gün bir katliamın yaşandığı, insan hayatının beş para etmediği, üstüne bir de ülkenin yarısının inancına, doğduğu yere, ideolojisine, düşüncesine göre uygulama yapıldığı bir yerde demokrasiden bahsedilebilir mi? Ulusal bayramlarımızın kutlanmasının engellendiği, hukukun guguk olduğu, çocuk tecavüzlerinin ve kadın cinayetlerinin artık sıradan olduğu, bombaların patladığı bir ülkede sizce demokrasi var mıdır? Daha bu yıl İstanbul'da kimliği belirsiz kişilerin Ramazan bahanesiyle saldırıp Koreli birine ait kafeyi dağıtıp mekânın içindekileri dövdüğü ülkede mi demokrasi var?
Size Atatürk’ten bir anı aktarayım. Atatürk’e hakaret eden bir köylü için kovuşturma yapılıyordu. Durumu Atatürk’e bildirdiler. “Mahkemeye veriyoruz, size küfür etmiş” dediler.“ Atatürk sordu: “Ben ne yapmışım ona?” Soruşturma evrakını inceleyenler açıkladılar: “Gazete kâğıdı ile sardığı sigarayı yakarken kağıt tutuşmuş da ondan” Atatürk bunu söyleyen o zamanın bakanına şu soruyu yöneltmiş:
“Siz hiç gazete kâğıdı ile sigara içtiniz mi?” “Hayır…” “Ben Trablus’ta iken içmiştim. Pek berbat şeydir. Köylü gene bana az küfretmiş. Siz bunun için mahkemeye vereceğiniz yerde, onun insan gibi sigara içmesini sağlayınız” Acaba küfür eden kişi Atatürk’e değil de Erdoğan’a veya Binali Yıldırım’a küfür etseydi, o vatandaşın anasını ağlatılmaz mıydı? Geçerken sigara içen bir gence ve o kahveye para cezası uygulatan bir kişinin ülkesinde demokrasi olabilir mi?
Ve biz olmayan demokrasimiz kurtuldu diye 15-20 gün mitingler düzenledik. Peki demokrasi geldi mi? Nerede. Ne değişti? Aydın Belediye başkanının elinden konuşma kağıdı alınıp yırtıldı. Demokrasi ve Şehitler Mitingi'ne katılmayacağını açıklarken “Böyle bir şovun içinde olmayacağım” diyen Sıla'nın İstanbul ve Bursa'daki konserleri iptal edildi. Her ne kadar tepki göstersek de meclis içinde yer alan bir parti liderinin(HDP) Beştepe’de cumhurbaşkanınca gerçekleştirilen zirveye; yine Yenikapı’da yapılan mitinge başbakan tarafından çağrılmaması doğru mudur? Siz böyle yapmakla o partinin eline koz vermediniz mi? “Bakın bizi dışlıyorlar” demezler mi? Bu mu demokrasi? Osmanlıcılık ruhundan vazgeçildi mi? Köprülere, hastanelere padişah adları veriliyor da neden Atatürk adı değil? Askeri okullar ile cemaat okulları imam-hatip yapılıyor. Kısacası eski tas, eski hamam. İleriye değil, hep geriye.
Gelelim 15 Temmuz sonrası unutulanlara. Erdoğan’ın diploması ne oldu? 15 Temmuz oldu diye bu unutulacak mı? 17-25 Aralık sürecinde zan altında olanlardan hesap sorulmayacak mı? Ben zanlı olanların Yüce Divanda aklanmalarını bekliyorum. Hatta o montaj denilen tapelerin uluslar arası alanda incelenip gerçek olmadıklarını öğrenmek istiyorum.
Ülkeyi Fetö’den kurtardık, diğer tarikatlara kucak açtık. Yalçın Akdoğan müjdeyi verdi: “Diğer cemaatler rahat olsun, onlara dokunulmayacak” Ali’den al, Veliye ver. Bakalım onlar ne kadar süre kandıracak bunları? Kandıran kandırana. 15 temmuz sonrası cadı avı başladı. Fetöcülerin yanında beğenmedikleri, nasıl temizleriz dedikleri ulusalcılar da arada kaynayıp gidiyor. Meslekten atılanlara gelince. Bunlar ya Fetönün dernek üyesi, ya Bank Asya’ya para yatıranlar ya da oradan kredi çekenler. Eğer gerçekten bu örgüte maddi destek sağlamışlarsa bunlar için yapılanlara sözüm yok. Ama bunların yanında eylemi desteklemeyen, ama “Aktif-Sen” üyesi olan öğretmenler var. Şimdi size soruyorum: bu öğretmenler mi ülkeye daha çok zarar verdi, yoksa Ergenekon, Balyoz davalarında Fetö ile işbirliği yapıp 12 yıl “ne istediler de vermedik” diyerek o davaların savcısı olan, kaç kişinin ölümüne, kanser olmasına, intiharına neden olup ülkemizin o görkemli ordusunu bitirenler mi? Fetö soruşturması neden siyasette uygulanmıyor? Kusura bakmayın “Aldatıldık, Allah’ım ve milletim beni affetsin” demekle iş bitmiyor. Biz aldatıldık mı? Aldatılıp suç işlediysen onlar gibi yargılanmalısın. Ben o kişilerin yerine olsam aynısını söylerdim.”Biz de aldatıldık, affedin”
Yazımı Atamızın o meşhur sözüyle bitiriyorum: "Efendiler biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat uygarlık tarikatıdır" Saygılarımla, hoşça kalın.