NAMAZI SEVMEK

Bugün bir dostumuzdan ve onunla olan randevumuzdan bahsedeceğiz.
            Öyle bir dost ki o dost;
            Gece de, gündüz de , iyi ve kötü günümüzde, dünyada ve ukbada bizimle beraber; bütün seslenişlerimizi duyan; içimizden geçenleri bilen, merhamet ve ikramını her an yenileyen bir dost! Her gün beş defa huzuruna çağıran ve davete icabet etmesek de yine davet eden, günlerce aylarca, yıllarca bizden vazgeçmeden tekrar tekrar bizi çağıran bir dost! Bu dost Allah’tır. O ne güzel dost ve ne güzel yardımcıdır.[1] Davet   ettiği şey namaz, davetiyesi ise ezan-ı muhammedîdir.
            Hepimiz Allah’ın bizim için en büyük sevgili olduğunu biliyoruz. Gerçek imana kavuşmanın da bu sevgiliyi kabul etmekten geçtiğinin farkındayız. Peki onunla buluşmalarımız olan namazı nasıl algılıyoruz?
            Her sevdiğimizin randevusuna koşarak giderken, asıl dostun huzuruna üşenerek gitmek veya daha acısı hiç gitmemek sevdiklerimiz arasında sıralamayı  karıştırdığımızın bir işareti olabilir mi?
            İnsan yaratılış bakımından   zayıftır. Ömrü boyunca çeşitli  imtihanlardan geçer. Emelleri sınırsız, fakat gücü, ömrü sınırlıdır. Bu durumda onun güç kaynağı ise Mevlasına yüzünü dönerek kıldığı namazıdır. Nitekim Allah-u Teala   Kuran-ı Kerim de şöyle buyurmaktadır: “Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin.
            Namaz tıpkı bir ziyafete benzer. Bu ziyafet, şanı yüce olan Allah tarafından tevhid ehli kulları için günde beş defa hazırlanmıştır. Nasıl ki, bir yemek ziyafetinde, güzel kokulu çeşit çeşit ve renk renk yemekler bulunursa, aynen bunun gibi, namaz ziyafetinde de türlü türlü fiiller ve zikirler bulunmaktadır. Her bir fiilin kendine has lezzeti ve ayrıca bir sevabı vardır. Her bir fiil, günahların affı için bir vesiledir.
 Resulullah (SAV) namazını “gözünün aydınlığı” olarak ifade etmiştir.[2] Bu, onun namaza olan sevgisinin söze dökülmüş halidir. Hayatının son demlerine kadar ümmetini de bu konuda uyarmıştır.
            Ümmü Seleme validemiz anlatıyor: Resulullah’ın son vasiyetlerinden biri şu oldu: “Aman namaza dikkat ediniz! Aman namaza dikkat ediniz! Aman namaza dikkat ediniz! Emriniz altındaki kişilerin hakkına riayet ediniz!” Ümmetin annesi şöyle devam ediyor: Hz. Peygamber bu sözleri o kadar çok tekrarladı ki mübarek lisanı söylemeyecek hale gelince bunları içten içe tekrar etmeye başladı.
            Kuran-ı Kerim mümini namaz kılan değil, namazı düzgün, tam bir saygı ile ve aksatmadan devamlı kılan kişi olarak ifade eder.
            Bunun yolunu Peygamberimiz şu şekilde göstermektedir: Namaza kalktığında dünyaya veda eden bir kimse gibi namaz kıl.
            Namaz bir borç değildir. Hızlıca  ve özensiz bir şekilde ifa edilen bir yükümlülük hiç değildir. Gönlümüzü kuvvetlendiren bir gıda, günahlardan arındıran bir nehirdir. Dost ile aramızdaki mesafeleri kaldıran bir miraç, vakitleri nizama sokan bir sayaç, dünya meşgalelerinden ayırıp huzur iklimine götüren bir araçtır.
            Sohbetimizi Halilullah olan Hz İbrahim’in duasıyla bitirelim:
            O şöyle dua ediyor: Ey Rabbim beni ve neslimden olanları namazı devamlı kılanlardan eyle; ey Rabbimiz duamı kabul et!


 
{ "vars": { "account": "G-Z2YJHG8WBW" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }