MUHABBET

İnsanoğlu tabiatı gereği yalnız yaşayamaz. Toplumsal bir varlık olan insan, yaşamını sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi için başka insanlarla birlikte yaşamak zorundadır. Bu konuda tarih imbiğinden süzülüp gelen atasözlerimizden biride bu konuyu çok beliğ bir şekilde anlatır.
            “YALNIZLIK ALLAH’A MAHSUSTUR”
            Yalnız olmayan insanın en önemli gereksinimlerinden biri iletişimdir. Bunun için dilimizi kullanırız. Ya da kullanamayız. Burada da Ziya Paşayı yâd etmemiz elzem olsa gerek. Ne demiş Ziya Paşa;
            “DİLİM, DİLİM DİLİM ETTİ BENİ DİLİM”
            İletişimdeki en önemli sorun doğru iletişim kuramamanın sonucunda başımıza gelen türlü sıkıntılar. Sözü olmayanın bedeni çalışmaya başlıyor ne yazık ki…
            Hafızamızı yoklamaya bile gerek kalmadan bu konuda onlarca örnek hemen aklımıza geliverir. Hemen her gün haberlerde duyarız, görürüz.
            Trafikte yol vermeyen sürücü kendisine ikazda bulunan vatandaşın kafasını yardı.
            Düğünde havaya silah sıkan maganda bir vatandaşımızın ölümüne sebep oldu.
            Evde yemek olmadığını söyleyen eşini bıçakladı.
            Daha bir çok örnek bulmak mümkün. Bütün bunlar iletişim sorunu olan, kendisini ifade etmekten yoksun, meseleleri konuşarak çözmekten aciz bireylerin sağlıksız ruh yapılarının ortaya çıkmasından başka bir şey değil.
            Arkadaşımız, eşimiz, dostumuzla konuşurken konuşabiliyor muyuz?
Çok zor…
            Sohbet etmeyi beceriyoruz, ama muhabbet etmekten bi haberiz. Oysa muhabbet etmeyi bir becerebilsek / becerebilecek donanıma bi sahip olabilsek, hem kendimiz hem de karşımızdaki insan bu konuşmalardan müthiş haz duyacak, keyif alacağız.
            Sohbet karşılıklı konuşmak, amma muhabbet etmek karşılıklı dostluğun paylaşımı, gönlün devreye girdiği kalbi bir iletişim demek.
Sadece şu soruyu sormadan edemeyeceğim.
            Dostum dediğimiz insana karşı olan duygularımızın ne kadarı gerçekten dostça. Eğer bir konuşmadan ayrılır ayrılmaz konuştuğumuz kişinin ardından dedikodu yapıyorsak, biz o kişiyle dostuz dememiz ne kadar inandırıcı olur.
            Sohbet ettiğimizi söylediğimiz ikili ya da çoklu iletişim ortamlarımızı şöyle bir gözden geçirelim bakalım. Selamlaşmanın, hal hatır sormanın bir adım sonrası konuşmaların içeriği dedikodudan ibaret oluyor. Nasıl olmasın ki?
            Ezbere kaç şiir biliyoruz, şiir ile ilgili bilgilerimiz ne ölçüde, hangi şiir akımlarından haberdarız?
            Hangi edebiyat akımları hakkında bilgiye sahibiz, okuduğumuz kitap sayısı nedir?
            Sanatı algılama ve değerlendirme becerimiz var mı?
            Müsiki mi diyoruz, yoksa müzik mi?
            Hangi sosyal etkinlik, hangi sivil toplum kuruluşu içerisinde yer alıyoruz?
            Bekraundu olmayan, yani entellektüel anlamda sözü olmayan insanın muhabbet etmesi nasıl mümkün olur ki…
            En kolayı dedikodu yapmak. Hatta o kadar ki, “körler sağırlar birbirini ağırlar” misali birde dedikodusunu yatığımız insanların olumsuzluklarını referans yaparak en iyi insan olduğumuz sonucuna varmayı adet edinmiş durumdayız. Böylece vicdanımızı rahatlatırız.
            Oysa bilgiden beceriden söz açıldığında dedikodudan nefret eden, en iyi bilen oluveririz.
            Eğer en iyi olan ve en iyi bilensek;
            Kahvehaneler tıka basa doluyken, amatör bir tiyatro çalışmasına katılacak insan bulunmakta neden güçlük çekilir?
            Birahaneler her geçen gün çoğalırken, kütüphane müdavimliğinin yok olmasına ne demeli? 
            Boş vakitlerimizi televizyon karşısında boşaltırken, kitap gazete oranının nüfus artışına ters orantılı düşüşü yalan mı?
            Ciddi konularda muhabbet etmenin sıktığı bir ruh haliyle malayani uğraşlarda teselli bulmaya çalışırken, her daim sukutu hayale uğradığımızın farkında mıyız?
            Bende birazcık dedikodu yaptım sanırım. Söyleyecek sözü olmak baya bi zor mesele sanırım…
            Muhabbetle…
           
{ "vars": { "account": "G-Z2YJHG8WBW" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }