Adalet ve Kalkınma Partisi ya da AKP (ama asla, yanlış telaffuz edildiği şekliyle AK Parti değil) iktidara geldiği günden itibaren Türkiye’de çok şey değişti. Hem de öylesine çok sayıda ve köklü değişiklikler oldu ki ne takip edebilmek ne de alışabilmek çok kolay olmuyor. Ancak bazı düzenleme ve uygulamalar o kadar dikkat çekici ki nedenini sorgulamamak mümkün değil.
Neler mi oldu? Kısaca hatırlayalım isterseniz. Türkiye’de ve belki de Dünya’da bir ilk AKP iktidarında yaşandı. Zanlıların hem de terör örgütü üyesi iddiasıyla sorgulanan zanlıların ayağına hizmet götürülerek mahkeme kuruldu. Hasta tanıkların bile ifade için polis nezaretinde adliyeye getirildiği bir sistemde zanlıların ayağına mahkeme götürülmesi hizmeti AKP döneminde gerçekleştirildi. Anayasa’daki köklü değişikliklerle gerek Anayasa Mahkemesi’nin, gerek Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun gerekse diğer anayasal organlarda köklü değişiklikler yapıldı.
Daha nicelerini sayabileceğimiz çok sayıda değişiklik yapıldı. Ancak benim çok fazla dikkatimi cezbeden iki gelişime var ki gündeme alamadan geçemedim. Bir tanesi geçtiğimiz aylarda gündeme düşen ancak nedense kısa sürede arka plana atılan bakan yardımcılıkları ve bunlara bağlı binlerle ifade edilecek kadrolar. Bir diğeri de “mele” diye yumuşatılarak ifade edilen “molla kadrosu”. Her iki uygulamanın ortak yönü eğitim ve öğrenim standartı aranmaksızın (!) “uygun görülecek” toplumda değer verilen (!) kişilerin bu düzenlemelerle istihdam edilmesi. İlk uygulamada ilkokul mezunu olsa bile bilgi ve deneyimine güvenilen alaylılara devlet kadrosunda hem de Bakan Yardımcısı olarak liyakat verilmesi sağlanıyor.
Son uygulamada ise ilahiyat fakültesi hatta imam hatip lisesi diplomasına sahip olmayan ancak engin bilgileri (!) ve muhteşem uzlaştırıcılıkları ile devlete, vatana ve millete hizmetin olmazsa olmazları olan mollalar pardon meleler (iktidar molla denmesine çok kızıyormuş) artık Devlet kadrosunda yer alacaklar. Konuyla ilgili haberlerde bazı medreselerdeki alimlerin (!) bu görevde yer alabilecekleri ifade edildi. Bununla yetinilmemiş medresede bulunanlardan da konuyla ilgili yorumları alınmış. Ama durun bir dakika ben mi yanlış hatırlıyorum, bu ülkede tekke, zaviye ve medreseler kapatılmamış mıydı? O zaman nasıl oluyor da buralardan kadrolu meleler alınacak? Bu medya da amma uydurukçu yahu, olmayan medreseden yayın yapmışlar ba ba ba ba…
Her iki uygulama da “bu ülkede eğitim görmüş, akıllı, zeki, yeterli donanıma sahip diplomalılar yerine eğitimsiz ve diplomasız ama bilgi, beceri donanımı üst seviyede (!) olan kişilerin istihdam edilmesi” olarak özetlenebilir.
Kim bilir bu örnekler başka alanlarda da uygulama alanı bulur. Belki ileride sağlık alanında engin tecrübeye sahip ancak tıp fakültesi okuma imkanı olamayan otacılara doktor olmanın yolu açılabilir. Ya da yıllarını inşaatlarda geçiren müteahhitler hatta inşaat ustaları engin deneyimleri ve uygun görülmeleriyle inşaat mühendisi payesi alıverirler. Onbeş yıldır avukatlık yaptığım için yakından biliyorum ki uzun yıllarını Adliye koridorlarında tüketen ve hiç de küçümsenmeyecek hukuk bilgisine sahip iş takipçileri ya da avukat katipleri de avukat olarak hizmetlerine devam ederler. Belki de daha ileri gidip “kadı” pardon hakim ve savcı bile olabilirler kim bilir?
Meclis’te bütçe görüşmeleri sırasında öyle bir olay yaşandı ki hem bu yazının içeriğine “cuk” diye oturdu hem de uygulamayı hayata geçiren iktidar partisinin ve yöneticilerinin zihniyetini açıkça ortaya koydu. Bütçe görüşmelerinde söz alan ekonomi profesörü sayın Hurşit Güneş’in kürsüden inmesinden sonra söz alan bakan Zafer Çağlayan’ın “Hocam sana ders veririm” sözleri iktidardakilerin hem bu konudaki zihniyetlerini hem de her daim övündükleri “terbiyelerini” (!) ortaya koyuyor. Vatandaşı koyun yerine koyan hükümet böyle giderse bizleri daha çoook meletecek gibi.