Hayatta kadın olmak zor şey, hem de çok zor. Şu, menfaatin, çıkarcılığın egemen olduğu, mücadele ile geçen bir ömürde insan kalabilmek daha zor.
Önce kadın olmanın zorluklarını kısaca belirtelim. Dokuz ay, on gün karnında evlâdını taşımak. Temizlik, yemek ve nice fedakârlık. Geçelim.. Ben sizlere kadının daha zor alanından, sosyal hayattaki “kadın”dan söz etmek istiyorum. Yazımın sonuna doğru, bir abide kadının hayat öyküsünü de anlatacağım, Neveser Kökdeş’in. Türk Müziği ile ilgilenenler için bu isim aşinadır, bildiktir. Dediğim gibi onu sona bırakalım…
Örneğin; Siyasi Partilerdeki kadınların adaylığının ve Genel Merkezlerce seçilebilecek yerden aday konulmalarının bile lütûf sayıldığı, aslında bir acziyet ifadesidir. Kadın kotası denmesinin bile ötekileştirme ve aşağılama vurgusu yok mu?
Şimdi, 100 yıl öncesine gidelim.
Bir kadın besteci. Adı Neveser Kökdeş. Dönemin ünlü Musikişinası Muhlis Sabahattin Bey’in kız kardeşidir Neveser Hanım. “Hatırla ey peri” şarkısıyla ünlenen. O zamanlarda da önyargı aşılmaz dağlar gibi önünde set kadının. Bu genç kızın Neveser Hanım’ın, erkekler kadar iyi bir besteci olabileceğine karşı inançsızlık var. Bu ön yargıdan olsa gerek, genç kadın bestelediği şarkıları ortaya çıkarmaya bile çekiniyor. Ağabeyinden de, diğer egemen erkeklerden de çekiniyordu. Öyle ki onun bestesi ilk defa ağabeyi Muhlis Sabahattin Bey öldüğü gün radyodan yayınlandı.
O dönemde ülkede büyük siyasal ve sosyal travmalar yaşanırken, Neveser Hanım henüz iki aylık evlidir, eşini Çanakkale Savaşında şehit veriyor ve karnındaki bebeğiyle kendini zor hayat şartlarının içinde buluyordu. Artık yalnızdı. O müthiş şarkıları besteledi ve sanat camiasına sundu. Sonra ne mi oldu?
Karşıtları, o muhteşem şarkılarını aşağılar bir üslûpla “Neveser Musikisi” dediler. Dönemin onca musiki adamı arasında, efendilerin, beylerin, ağaların popülerliği varken aralarında bir hanım besteci olmasına tahammül edemediler. Kadıncağızı buhranlar, sıkıntılar yaşatarak hayatını zehir ettiler ve ebedi aleme uğurlandı. Günümüze gelince:
Allah’tan büyük holdingler ve onların başında yetenekli iş kadınları var. Yoksa sosyal hayatta bir Sivil Toplum Kuruluşu’nun (STK) başına bir kadının gelmesi için ne gerekir düşünemiyorum bile. Ülkemizde milenyum asrında bir Anaokulunun başına erkek müdür atanıyor halen. Sorun açık aslında; Kadına güvenmeme. Geçtiğimiz 3-4 yıl içinde Vodafone’un tepe noktasına getirilen bir hanım şirketi adeta uçurdu.
Benim demek istediğim mevzu: “feminizm” falan değil, kadının toplumda yeterince algılanamaması. Kritik görevler için güvenilememesi. Çok şükür Cumhuriyet değerlerinin hakim olduğu ordumuzda, Mustafa Kemal’in kızları, Anadolu çocukları üst rütbelere kadar başarıyla yükselebiliyor, bu da yalnız kadın için değil, hepimiz için gurur kaynağıdır.
Sadece cinsiyetler arası değil, erkek zihinlerde kadınlar arasında da ayrım var. Bir tesettürlü köşe yazarından okumuştum, şöyle diyordu: “Güvenlikten geçerken görevli, önümdeki başı açık bayanı uyarırken “hanımefendi”, bana da “bacım” dedi. Şöyle devam ediyordu tesettürlü yazar hanım: “Onun nazarında, birikimimin, bilgimin, eğitimimin hiçbir kıymeti yoktu. Benim başımdakinin sonucu olarak, kendi kafasındakine göre muamele ediyordu bana.”
Verilen örnekteki, bilinçaltının bir saygı-lâubalilik ayrımı olduğunu söylemek abartı olmaz sanırım. Toplumdaki bu ayrım, örnekte daha da büyüyerek karşımıza her zaman pek çok çıkıyor.
Saygı beklemek evet haktır. Ama o kanaattayım ki; kadının birey olarak kendini isbatı ve ona lâyık görülen kalıplara makul ölçüler içerisinde haklı itirazı gerekiyor.
Biraz tebessümle yazımızı noktalayalım. Hatırlıyorum, bizim evin iç politikasının finansörü babamdı.. Ama evin ekonomi bakanı annemdi. Annemden dahiliye vekili olarak bahsederdi. İtiraf etmek gerekirse bizler ayni değil miyiz? Var mı itirazı olan? Özetle
Toplumumuza yararlı önde kadınlar ve onlara güvenen gerçek manada saygı gösteren beyefendiler. Sayılarınızın artması duası ve dileklerimle.
Not: Kadın konusu, Yüce Dinimiz İslâm’da o kadar çok önemseniyor ve Kutsal Kitabımız Kur’an’da zikrolunan hususlar meyanında mükemmel insanın örneği Hz. Muhammed’in gerek yaşam tarzındaki kadına verilen önem, gerekse hadisleri ile veriliyor. Dini konulara girmek haddimiz olmadığından, kadının İslâmdaki yerini anlatmaları için saygıdeğer din adamlarına, meselâ gazetemiz yazarı Ömer hocama bırakalım sözü.
Saygılarımla.