HURAFELER

Arapça kökenli hurafe kelimesi Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne baktığımızda “dine sonradan girmiş boş inanç” olarak tanımlanmıştır. Dinin aslı olan kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de yer almayan, zaman içinde daha çok Ademoğlu’nun kişisel korku ve zafiyetleri ile bazen de menfaat sağlama amacından ortaya çıkan hurafeler toplum içinde öyle hızlı yayılıp günlük yaşama girmişlerdir ki birden bire sosyal hayatın bir parçası olup çıkıvermişlerdir. Daha da kötüsü bunlar dinin emirleri gibi uygulanmaya ya da yorumlanmaya başlamıştır.

İnsanoğlunun en özelleri içinde yer alan din olgusu bu hassasiyet dolayısıyla çoğu zaman tartışmaların dışında tutulup dogmatik bir bakış açısıyla değerlendirilmiştir. Kanımca dinin ya da Allah’ın dogmatik felsefe ile değerlendirilip tartışmalara uzak tutulması makul görülmesi gereken bir değerlendirmedir. Çünkü inanç temeline dayanan bu kavramları kabul etmeyen bir kişinin bunları yorumlaması ve değerlendirmesi çok da sağlıklı neticelere götürmez. Ancak bu olguları kabul edip inanan ve hayatında kısmen de olsa uygulayan insanların konuyu yorumlamak ve tartışmaktan kaçma çabası da aynı derecede yanlıştır. Okumadan, araştırmadan gerçeği bilmenin çok zor olacağı açıktır. Allah ve din kavramlarının tartışılması ile bunlara bağlı kuralların gerçekliği ve yorumlanması çoğu zaman karıştırılmaktadır. İşte hurafeler tam da bu noktada bizleri esir almaktadır. Hiçbir izahı ve dini felsefesi olmayan pek çok asılsız bilgi kulaktan dolma şehir efsaneleri ile hayatımıza girmiş hatta gerçeği görüp bunlara inanmayanlar adeta aforoz edilircesine dışlanmışlardır. Kökeninde cehaletin olduğu bu kargaşa karşısında tek çözüm yolu okumak ve bilgilenmektir. Kendini bildiğinden beri başını secdeden kaldırmayan birçok inançlı insan maalesef bu hassasiyeti okuma ve öğrenme gibi konularda gösterememektedir. Çoğu zaman dini bilgiden uzak kişiler arasındaki sohbetlerden edinilen yarım yamalak bilgi kirliliği yanında bazen de çok da yeterli olmayan ama kendilerince makam verilen bazı akıl hocaları bu kirliliğe sebep olmaktadır.

Gece tırnak kesmeme, gece yarısı çöp dökmeme gibi bir takım uygulamalar önce tedbir amacıyla uygulamaya konulmuş zaman içinde de sanki dinin parçası gibi değerlendirilmeye başlanmıştır. Bu davranışların genel amacı, teknolojik yetersizlik ve imkansızlık dolayısıyla insanların sağlık ve temizlik konularında tedbirli davranmalarını sağlamaktır. Bir de mezarlık, türbe..vs bazı yapılarla ilgili öyle hurafeler vardır ki bu konuda neredeyse şehir efsanesi ortaya çıkmamış herhangi bir bölge yok gibidir. Elbette ölüye saygılı olmak güzel bir davranıştır ancak zaman içinde ihtiyaçlar dolayısıyla değişen dünyada birtakım yapılanmalar maalesef bazı değişikliklere yol açmaktadır. Şehircilik ve planlamadan bihaber olunan dönemlerde yapılan bazı yapılar gün gelip yerini başka oluşumlara bırakmak zorunda kalırken pek çok asılsız hikaye ile bu değişiklikler engellenmeye çalışılmıştır. Ancak hele günümüzde neredeyse herkesin elinde bir kamera varken bile bu şehir efsaneleri bir türlü ispatlanamamıştır.  Allah dostu da olsa neticede insan olan ve bedeninden ayrılan ve bu Dünya ile ilişiği kesilen birtakım şahıslara ait türbe ve benzeri yerlere ruhani bir değer yüklemek hem yanlış hem de inancımızla ters düşen bir durumdur. Birazcık düşünüldüğünde görülecektir ki, dinimize göre yeryüzüne gelmiş en değerli ve güzel insan Peygamberimiz Hz. Muhammed s.a.v. ‘ın eşi Hz. Hatice’nin evi yıkılmış şadırvan yapılmış, Hz. Ebubekir’in evi yıkılıp yerine Hilton Oteli yapılmış hatta peygamberimizin annesi Hz. Amine’nin türbe olan mezarı da yıkılmış olması karşısında kulaktan kulağa yayılan bu efsanelerin hiçbiri gerçekleşmemiştir. Bu eylemlerin yorumu nihayetinde vicdani bir sorgulamadan öteye gidemez. Yoksa tüm bunların dinimizle bağlantılandırılması uygunsuz bir davranıştır. Sözlerimden bu tip yerlere saygı duymadığım ya da önemsiz gördüğüm anlaşılmasın. Ancak unutulmamalı ki yüzyıllar önceki yapıların günümüz şehircilik düşüncesi içinde değişikliğe uğraması zaruretini göz ardı etmemek gerekir. Daha önemlisi bu ve benzeri konuların din odağına çekilerek gerçekte olmayanı varmış gibi göstermektir. Ayrıntı sayılacak konulardaki benzeri biçimlendirmeler çok da önemli olmasa da hayatımızın parçası haline getirilmeye çalışılan bazı hurafeler hem hayatımızı çekilmez bir hale sokar hem de pek çoklarınca önem verilen din olgusunu yanlış yaşamamıza yol açar.

Bununla ilgili 1800’lü yılların sonlarında sadrazamlık yapmış Ahmet Vefik Paşa’nın başından geçen bir olayı sizlerle paylaşarak yazıma son veriyorum. Ahmet Vefik Paşa Bursa valisiyken arabaların giremediği sokakları genişletme kararı alınmıştır. Dar bir sokağın yıkımı sırasında orada bulunanlar itiraz ederek “bunu yapmanız doğru değildir, çünkü burada yürüyen Dede Türbesi vardır” der. Bunun üzerine paşa yanında bulunan ulemalarla birlikte türbenin önüne giderek üç kez “yürü ya dede” dedikten sonra oradakilere “Dede Efendi hazretleri elbette yürüyüp gitmiştir artık, ayak altında kalacak değil ya“ dedikten sonra türbeyi yıktırır.

Hurafelerden ve batıldan uzak, bilgi dolu ve mutlu kalın. 
{ "vars": { "account": "G-Z2YJHG8WBW" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }