Tarih: 26.Şubat.l992… Aradan tam 20 yıl geçti..
Yer: Azerbaycan, Yukarı Karabağ Bölgesi, Hocalı Kasabası.
Nüfus: 7 bin kişi… Kasabanın nüfusu genellikle 1988-1990 yıllarında Ermenistan’dan vahşice kovulmuş ve savaş sırasında sıkıştırılmış kişiler.
Katliam: 1992 yılında, şubat ayının 25’ini 26’sına bağlayan gece Ermenistan ordusu kasabaya saldırdı. Gece yarısı ne olduklarını anlayamayan masum ve silahsız insanlar, soğuk kış gecesinde canlarını kurtarmak için canhıraş kasabadan kaçmaya çalıştı. Fakat kasabaya bütün giriş çıkışlar tutulmuştu. O gece Ermeni askerleri kadın-çocuk-ihtiyar demeden hunharca karşıların çıkan herkese ateş açtılar.
Bilanço: 613 ölü… Bunlardan 116’sı kadın, 63’ü çocuktu. Kasabanın 160 sakini, o geceden sonra kayıplara karıştı…76 kişi engelli olarak hayatına devam etti. 8 aile tamamen yok edildi. 154 çocuk öksüz kaldı. Öldürülenlerden sadece 335 kişinin cesedini defnetmek mümkün oldu. O gece kurşun yağmurundan kurtulmaya çalışan 200 Hocalı sakininin ayakları donarak kangren oldu. 1257 kasaba sakini esir ve tutuklu olarak Ermeni askerlerinin işkencelerine maruz kaldı.
SONUÇ: Bu vahşeti işleyenler bugüne kadar cezasız kaldılar. 20 yıldır dünya, Hocalı’da yaşanmış katliamı görmezden geliyor.
Bu hunhar saldırı ile ilgili iki insanlık dışı olayı görgü şahitlerinin ağzından sizlere nakledeceğim ki; vahşetin belgesini sunmuş olayım. Şunu da hatırlatmadan geçemeyeceğim; Hocalı katliamı, Türk milletini asılsız soykırım iddialarıyla suçlayan Ermenilerin asıl yüzünü gözler önüne seren gerçek bir soykırım olayıdır. Aşağıda sadece ikisini nakledeceğim olaylar, yüzlerce vahşetten yalnız ikisidir.
1- Elleri arkadan bir ağaca bağlanan hamile bir Türk kadınının, başına dikilmiş olan iki Ermeni askeri yazı tura atıyordu. Kadının karnındaki bebek, kız mı oğlan mı?diye. Doğumu yaklaşan çaresiz kadın hazan yaprağı gibi titriyordu. Elbisesi yırtık, ayakları çıplaktı. Ermeni askerlerin uzun boylu olanı elindeki AK-47 Model Rus yapımı otomatik tüfeğinin ucundaki kasaturayı çıkartırken, diğer elindeki demir parayı havaya attı, oğlan diyerek bahse giren Ermeni elindeki kasatura ile hamile kadının karnını bir hamlede yarıp çocuğu çıkarttı, kan bürümüş gözleri bebeğin kasıklarına kilitlendi. Ben kazandım ama bu bebek, nasıl beslenecek? Annesi besleyecek elbette. Bunun üzerine daha kısa boylu olan Ermeni, bir hamlede kasaturaya geçirdiği bebeği, annesinin göğsüne yapıştırdı.
2- Aynı dakikalarda Hocalı’nın başka bir semtinde tek kale futbol maçı hazırlığı vardı. İki kesik Azeri Türk kadınının başını kale direği yapmışlar, top arayışına girmişlerdi. Başı tıraşlı bir çocuk bulup getirdiklerinde ise ermeni çeteci sevinçle bağırdı. Bu hem saçsız hem de küçük, iyi yuvarlanır. Kopartın… Aynı anda çocuğun gövdesi bir tarafa başı da orta yere düşmüştü. Ermeniler zafer naraları atarak kanlı postalları ile kesik çocuk başına vurarak kanlı bir kaleye gol atmaya çalışıyordu. Bu iki olay çok değil, Hocalı’da yalnızca 20 yıl önce yaşandı. Her iki olayda Ermeni çetecilerin katliamlarına bizzat şahit olan görgü tanıklarının anlatımlarıdır. Ne yazık ki; 26 Şubat1992 günü binlerce Azeri Türk’ü, türlü yöntemlerle vahşice katledilmiştir. Haber ajansları bütün bu olayları dünyaya hızla geçtiler. Geride kalanlar, çaresizlik içinde kıvranıyorlardı. Türkiye’de büyük bir dehşet uyandıran katliama ilişkin görüntüler ise TRT aracılığıyla dünyaya duyurulmuştu.
Biz öyle bir milletin fertleriyiz ki; 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu dönemi boyunca himayesinde olan yalnız Ermenilere değil, tüm azınlıkların, dil ve din gibi başka hiçbir devlette asla görülmeyen hak ve özgürlüklerini tanıyan olmuş mudur? Fakat ne hikmetse, çöküş döneminde (1915-1918) sadece Ermenilere karşı soykırım yaptığı yalanı, maalesef batı devletlerinde, karşılık bulsun.
GELELİM İÇİMİZDEKİ ERMENİ HAYRANLARINA…
Bunların ayranı, Ermeni gazeteci Hrant Dink’in katledilmesi ile kabardı. Böyle bir cinayeti aklı başında hiçbir insanımız asla tasvip etmez. Önce bunda anlaşalım. Hrant Dink’in gazetesi Agos’ta yazdıklarından bir cümleyi yazıma alarak, bizimkilere geçeceğim.
“Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarda mevcuttur.”
Hrant Dink’in yazısındaki yukarıdaki ifadeler neymiş efendim; bu cümlede mecaz varmış, zehirli kandan kastedilen Türk değil diasporanın her Ermeni çocuğuna doğuştan Türk düşmanlığı aşılamasını anlatmak istemiş.
Utanmadan, sıkılmadan geçmişini inkâr edercesine “Hepimiz Hrant’ız”, “Hepimiz Ermeni’yiz” pankartlarını ellerinden düşürmeyenlere “Hocalı Katliamı Gerçeğini” hatırlatmak için bu yazıyı kaleme alıyorum. Biraz utanma, sıkılma yönleri varsa ibret alırlar.
Biz Türkler’de hiçbir kişi, düşmanı dahi olsa silahsız kişilere zarar vermez.
Ayrıca Hrant Dink’in bir Fransız gazeteci ile yaptığı bir röportaj var. “dailymation” isimli internet sitesinde. Bakın ne diyor; “Batı, Ermeniler ve Türkleri kullanmıştır.” İşin iğrenç tarafı bizim kendilerini aydın diye tanımlayan bazılarının “Dink cinayeti”ni sürekli sömürmeleridir.
Bu yazıyı hazırlarken rastladığım, enteresan olduğu kadar yürek sızlatan bir konuyu sizlerle paylaşmadan edemeyeceğim.
(sisli chpistanbul.org.tr) isimli CHP İstanbul Şişli ilçesine ait internet sitesinde, 23 Ocak 2012 tarihinde, yapılacak, artık kaçıncı yürüyüş olduğu sayılamayan bir Hrant Dink yürüyüşü için organizasyon yapılığını görüyoruz. Taksim’den başlayarak, Şişli’deki Agos Gazetesi önünde bitecek yürüyüşe halk davet ediliyor. Aynı internet sitesinde CHP Şişli Örgütü’nün binasına asılmış kocaman bir afişin resmi var. Afişte Hrant’ın bir resmi ve “Faşizme inat kardeşimsin Hrant” yazıyor.
Bu tarihteki binlerce insanın katıldığı yürüyüşü bazı TV kanalları naklen verdi. Akşam haberlerinde de bütün TV’ler!
Hadi bırakalım İslami duyarlılığı, Türklük şuurunu;
Bu ülke için, yurdumuzun bölünmez bütünlüğü adına canlarını veren kahraman askerlerimiz ve komutanlarımız, dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, Başbakan Nihat Erim, devlet adamı Gün Sazak, daha nice masum öğretim görevlisi, gazeteci hele hele Diyarbakır’ın düşmesini önleyici faktör olarak, ekibiyle Güneydoğudaki ateşi söndürme yolunda büyük mesafe katederken kahpece şehit edilen Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ve diğer emniyet mensubu kahraman şehitlerimize Hrant’a gösterdikleri hassasiyeti niye göstermediklerini vicdanlarına soruyorum, bütün Türkiye bu güzel insanlara gözyaşı dökerken niye suskunsunuz da, bu davranışlarınız ne? Ermeni sevdası ne?
Bu vesile ile ülkemizde ve Türk dünyasında verdiğimiz bütün şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Onlar bizim hepimizindir. Bugün kendilerine Ermeni diyenlerin, bir gün gerçekleri görüp, kendilerini kimlere benzettiklerini fark ederek utanç duyacaklarını umuyorum. Bu gerçeği bizler görmesek, emin olun düşmanlarımız bunu yeni şehitler, yeni facialarla tekrar anlatacaklar.
Saygılarımla. (rifatgurevin@hotmail.com)