Beklentiler içerisinde sürüp gidiyor ömrümüz. Ahlarla…vahlarla… keşkelerle… geçen günlere yanıyor; “iyi ki”lerle avunuyor, her sabaha yeni bir ümitle adım atmaya çalışıyoruz.
Adına hayat dedik…. Ya da “kader” deyip işin içinden sıyrılmayı beceri kabul ettik, ya da kendi kendimizi kandırdık.
Aynanın karşısına geçip de “hayat”ı bir türlü sorgulayamadık, sorgulamaya cesaret edemedik. Kim bilir belki de korktuk yüzleşmekten,acizliğimizden,korkaklığımızdan,cesaretsizliğimizden… Biliyoruz ki “hayat” denen bu yolda yaşadıklarımız hep bizim kendi eserimizdir. Suçu başkasında aramak, kabahati başkalarına yüklemek ya da susup “her şey”e razı gelmek bizim ne hâlde olduğumuzun bir göstergesidir.
Ne “Bismillah” deyip doğrulmayı becerebiliyoruz, ne de “bir daha” denemeye cesaret edebiliyoruz. Yenilgi adeta bizim hayatımız olmuş gidiyor. Yenilen biz de yenen kim sahi? Bir bilen varsa söylesin, yenen kim?
Adına hayat dedik, işte… “Hayat…”