Diz dizi diziler

            Eylül ayı bir garip geçiyor. O eski eylüllerin, buram buram güz kokan eylül ayları çok geçmişlerde kaldı. Hava sıcaklıkları ise mevsim ortalamasının oldukça üstünde seyrediyor. Epeydir damla yağmur düşmüyor toprağa… Yağar mı yağmaz mı derken eylül ayını bu hafta uğurluyoruz, henüz yağmur yok. Yağmur yağmasa da yağmur gibi dizilerle doldu taştı televizyon kanalları. Uzunca bir yaz dinlencesine giren diziler, Ramazan-bayram-halkoylamasının ardından, okulların açılmasıyla birlikte sanki yeniden uyandı.
Yıllar önce Kayaköy İlköğretim Okulu’nda hazırlamış olduğum yılsonu okul gecelerinin birinde yazıp, sahneye koyduğum oyunlarımdan birinin isimiydi bu yazımın başlığı “Dizi Dizi Diziler”
Dizi izleme bambaşka bir tutku insanımız için. İşyerlerinde, tarlalarda, yolculuklarda, dedi kodu yapılmaya uygun pek çok yerde akşam izlenen dizilerin yorumları yapılıyor. “Polat Alemdar şöyle yaptı, Bihter böyle yaptı, Ezel şunu söyledi” gibi.
Eski diziler kaldığı yerden devam ederken bunlara yenileri de eklendi. Deyim yerindeyse okuma özürlü toplumumuz tam anlamıyla dizi tiryakisi oldu. Ee her yönden çalışmaya pek niyeti olmayan böylesi bir toplum, tüketim toplumu olma yolunda çoktan bayrağı ele geçirmişken dizi konusunda da geri kalmak olmazdı hani…
            Geçen hafta içimiz dışımız Fatmagül oldu. Neymiş efendim, “Fatmagül’ün Suçu Ne?” imiş. Toplumumuzdaki birtakım erkeklerin bastırılmış duygularıyla iç içe geçmiş içlerindeki sapıklık birazcık da o rolü oynayan son dönemin gözde oyuncusuyla bütünleşince film henüz başlamadan fena halde tuttu gibi. Gözde oyuncu dedim de geçen sezonun ismi romanla anılsa da aslında romandan fazla eser bırakılmayan o ünlü dizide zirve yapmıştı doğrusu bu oyuncu. Zaten bizim gibi ülkelerde sanat alanında ünlü olma konusunda kadınlar her zaman biraz daha avantajlı olmuyor mu?
            Tüm televizyon kanallarında haftalık olarak 150’nin üstünde dizi oynadığı belirtiliyor. Kalite var mı diye soracak olursanız, bir kaçı hariç hemen hemen yok gibi. Öyle eften püften, öylesine sıradan diziler var ki zaten onların çoğu birkaç bölüm sonra kendiliğinden ortadan kalkıyorlar.
            Dizi tiryakiliğine kendimce kızsam da böylesi okuma özürlü bir topluma hiç değilse dolaylı olarak seyir yoluyla kitap okumuş oluyorlar diye kendi kendimi avutmaya çalışıyorum.
            Herkesin dizisi aynı değil. Kimi aşk, kimi vurdulu kırdılı, silahlı, kimi son yıllarda ünlenen Güneydoğu konulu dizilerin, kimileri de sayıları az olan komedi dizilerinin tutkunu. Konuları aşk ve yoğun şiddet içerenler daha çok tutuluyor. Örneğin yılların Kurtlar Vadisi gibi. Bu arada Kurtlar Vadisi dedim de bununla ilgili ilginç olaylara burada yeri gelmişken değinmek istiyorum. İstanbul trafiğinde dizinin başrol oyuncusu Necati Şaşmaz kendi aracıyla yol alırken trafik bir ara sıkışır. Görevli polis de dizinin hastasıdır. Bırakmaz oyuncunun peşini. Gidecek olduğu yere kadar o oyuncuya eskortluk yapar. Diziyle gerçek yaşamı birbirine karıştıran bir insan örneği size…
            Aynı diziyle ilgili bir başka anı daha var. Adamın biri Ödemiş’teki büyük kahvelerden birinin önünden geçerken içeriye gözlerini gezdirir. Gençler televizyonun karşısına sıralanmışlar toplu halde bir şeyler izlemektedirler. O vatandaş da gençlerin maç seyrettiklerini düşünür. Kendisi de maç izlemek için yaklaşınca şaşırır. O gün orada gençlerin toplu halde izlediği maç değil, Kurtlar Vadisi dizisidir.
İşte biz bu duruma geldik. Polat Alemdar kahramanlığında Kurtlar Vadisi duygusallığına batmış bir nesil yetiştiriyoruz. Eskiden Fatih’in Fedaisi Kara Murat vardı. Cüneyt Arkın eline kılıcı alır döner döner aynı adamı defalarca kılıç darbesiyle bayıltırdı(!) Bunları izleyenlerse kendilerini başrol oyuncusunun yerine koyar, bundan büyük bir keyif alırlardı. Bravo bize ara vermedik, vurduya-kırdıya devam. Sallayın kılıcı, çekin bıçakları, patlatın silahları. Ondan sonra kalkıp da “Şurada adam vurmuşlar, burada birini kesmişler, falanca yerde tecavüz olayı olmuş” sözlerini duyunca çok şaşırmamak gerekiyor.
            Dizi izlemeyin demiyoruz. Başlarda da belirttim, kaliteli olanı var, kalitesiz olanı var. Laf olsun torba dolsun diye çevrilen diziler, başı sonu belli, konusuz, saçma sapan, izleyene hiçbir şey katmayan dizilerle boşa zaman geçirmeyin yeter ki. Bunların ilgili televizyon denetçileri de dizilerinin arttırılması yerine belirli bir sayıya düşürülmesine, kaliteli olmalarına, izleyene manevi anlamda bir şeyler vermesine yardımcı olacak dizilerin televizyon ekranlarını süslemesine katkıda bulunmalıdırlar. Yoksa bunca dizinin arasında ne düzenli günlük yaşam kalacak insanımızda, ne de iş verimi…
 
           
{ "vars": { "account": "G-Z2YJHG8WBW" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }