BaşbakanRecep Tayyip Erdoğan’ın “kırmızı çizgileri” sıraladığı konuşmasında "tek bayrak, tek millet, tek vatan" tanımına ek olarak "tek din" demesi üzerine çıkan tartışmalar sürüyor.
Erdoğan’ın “tek din” ifadesiyle ilgili olarak Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik Başbakan’ına kalkan olup hemen savunmaya geçti. Çelik demokratik ve laik ülkelerde ‘tek din’ olamayacağını vurgularken, Erdoğan’ın açıklamasını “dil sürçmesi” olarak değerlendirdi. Hadi buraya kadarki resmi savunmayı anladık da savunmaya ek olarak Hüseyin Çelik’in “Sayın Başbakan'ı yıllardır tanıyan, yanında duran birisi olarak söylüyorum ki, bu bir dil sürçmesidir" demesi beni daha çok düşündürdü. Yaklaşık bir buçuk sene kadar önce Kayseri Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki’ye yönelik yolsuzluk iddiaları karşısında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kendisine “sonuna kadar kefil” olduğunu beyan etmesini hatırlıyor musunuz? Şimdi de Hüseyin Çelik Başbakan’ını yıllardır tanıdığını, yanında duran birisi olduğunu söyleyerek adeta kefil oluyor. Ne güzel Devlet idaresi değil mi? Hakkında suçlama yöneltilen kişi kendini yasalar önünde savunmak yerine önemli bir ismin referansıyla aklanıyor. Oh ne ala ! Şimdi de sanki Başbakan Erdoğan kendini savunamazmış gibi Hüseyin Çelik ona kefil oluyor. Nasıl bir ast üst ilişkisi anlayamadım.
Zaman zaman okuduğunu algılama eksikliği çekenler için yukarıda yazdığımı ayrıntılı açıklamak istiyorum. Çünkü bu satırlardan sonra “Çelik’in açıklamasından doğal ne var, bunun da neresini eleştiriyorsun?” diyenler olabilir. Ancak yukarıda yazdığım gibi açıklamanın dil sürçmesi ile ilgili kısmına bir şey demedim zaten. Sonraki kişisel kefalet kısmını garip ve anlamsız bulduğum için eleştiriyorum.
Neyse benzer açıklamayı Başbakan Erdoğan da tekrarladı, hem de eleştiri yapanları haklı bulduğunu belirterek. Erdoğan açıklamasında dil sürçmesi yaparak “vatan” yerine “din” kelimesini kullandığını söyledi Zaman zaman ben de dil sürçmesi yaşarım. Ancak vatan ve din gibi ne telaffuzu ne de anlamı bu kadar farklı iki sözcüğü birbirine karıştırmadığım gibi böyle bir örneğe de rastlamadım.
Başbakan’ın açıklaması sizleri tatmin etti mi? Beni hiç tatmin etmedi çünkü bu gelişmeler bana çok bilinen bir atasözünü hatırlattı: “Dervişin fikri neyse zikri de odur”. Bu kanıya da yine bizzat Başbakan’ın kendi ifadelerinden ve davranışlarından yola çıkarak varıyorum. Kısa süre önce “dindar nesil”, “kininin davacısı gençlik” gibi kavramları literatüre ekleyen Başbakan’ın son deyişi bu özdeyişleriyle paralellik arz ediyor.
Başbakan Erdoğan’ın açıklaması da düzeltmesi de başlı başına sorun. Tek din ifadesini, niyetini ifşa olarak kabul edersek gerek bu ülkede yaşayan çok sayıda gayrimüslim ve gerekse Dünya devleri Erdoğan’a ne gözle bakacaklar? Yok Erdoğan “ben tek din demedim, demem” derse de kutsal kitabımızın 3. suresi olan Ali İmran suresinin 19. ayetinde geçen “Muhakkak ki Allah'ın indinde dîn, İslâm'dır” ifadesine aykırı söylemde bulunduğuna dair tepkilerle karşılaşabilir. Bunu da beklentim olarak değil, samimiyetine ve kişiliğine güvendiğim bazı Milli Görüşçülerin bana aktardığı ifadelerden yola çıkarak vurguluyorum.
Bir başka gerçek de hatipliği herkesçe takdir edilen Erdoğan’ın önünde yazılı metin olmadığında bol bol hata, gaf, dil sürçmesi yapmaya başladığı. Bu konu da gündemi çok fazla meşgul edemeden başka bir konuyla arka sıralara atılacaktır ama zaman gösterecek, bakalım derviş fikrini mi zikretmiş, yoksa sürç-ü lisan mı yapmış?