Denizi olmayan Ödemiş’in yelkenleri!

Geçtiğimiz haftalarda kaldırımlardaki ihlallerden bahsetmiştim. Bu konu hala çözümsüzler hanesinde yerini korurken son dönemlerde buna ilave olarak bir de kamuya açık caddelerdeki işgaller ortaya çıktı.
 
Pek çoğunuz park yeriyle ilgili sıkıntı yaşamışsınızdır. Herkesçe ve de resmi kayıtlarla malumdur ki kentimiz araç sayısı bakımından bir hayli zengindir. Bazı ailelerde birden fazla otomobilin yanına motosiklet, bisiklet, bazen traktör hatta kamyon bulunmakta. Doğaldır ki bu da bizlere trafik ve park sorunu olarak dönmekte. Bazıları gibi fakir edebiyatı hatta servet düşmanlığı yapmayacağım. Alın teriyle kazanılan parayla kim ne alırsa alsın, kendi bileceği iş. Bu yüzden fazla aracın oluşu (trafik kurallarına uyulduğu sürece) beni rahatsız etmiyor. Ancak bu yoğunluğun yanına bir de kent halkının kendi menfaatleri lehine yaptıkları bir takım girişimler maalesef daha fazla sorun yaşatmakta ve hatta bu girişimlerle başkalarının hakkına tecavüz edilmekte.
 
Aracınıza uygun bir yer ararken, bulduğunuz boşluğa, ağzınız kulaklarınıza vardıran bir sevinçle girerken aracınıza yaklaşan birinin “dükkanın önüne araç koymayın”, “şimdi araç gelecek, yük indireceğiz “ gibisinden sözleriyle sık sık karşılaşmışsınızdır. Oradaki esnaf ya da yanında çalışan bu kişiler bırakın işyerlerinin dışına taşmayı kaldırımdan da ötesini sahiplenerek yolun bir kısmının sadece kendine tahsis edildiği gibi bir hisse kapılıyorlar. Bu durumda aracınızı çekmeyip “bu yere aracımı park ediyorum, sen de başının çaresine bak” gibisinden bir şeyler söyleseniz her an kavga etmeniz an meselesi. Sevinciniz kursağınızda aracınız için başka park yeri aramaya kalksanız bu da hem size haksızlık olur hem de “tam tersini yapsaydım…” diye başlayan ve hayal gücünüzü canlandıran ihtimallerle kafanızın yorulmasına neden olur. Esnafın işini yapmasına, mal indirip bindirmesine bir diyeceğimiz yok ama genellikle işyeri önünde duran kendi aracını çekip orayı yüklemede kullanacağına sizin park etmenizi engellemeye çalışmak çok da anlaşılır ve kabul edilebilir bir tutum değil.
 
Son dönemde bu ve benzer sıkıntılara bir de “yelken” ismi verilen reklam flamaları eklendi. Kentin pek çok cadde ve sokağında esnafın bu yelkenlerle yolları işgali çok dikkat çekici bir hal almış durumda. Artık ihtiyaç sırasında ya da biraz öncesinde işgale uğrayan cadde ve sokaklar bu yelkenlerle sabahtan akşama kadar işgal altında kalıyor. Bu konuda yetkililerin bir an önce hak gasbına son vermeleri gerektiğini düşünüyorum. Kimsenin mesleğini icra ederken ortak kullanıma tahsis edilmiş alanları işgal etme hakkı yoktur. Daha planlı yapılanan ve yaşanan kentlerde bu tarz nakliyeler günün belli saatleri ile sınırlandırılmış durumda. Gerek yelkenle gerekse kasa, duba hatta sandalye ile yapılan sokak ve cadde işgallerine bir an önce son verilmesinin ve ayrıca belli noktalarda nakliyelerin saat aralıkları ile sınırlandırılmasının kent yaşamına fayda sağlayacağını düşünüyorum. Umarım yetkililer en kısa zamanda gerekli adımları atarlar da kentimizin daha yaşanır hale gelmesi için basamaklardan bir tanesi daha çıkılmış olur.
 
NOT: ‘Hoca Üflerse Öğrenci Ne Yapmaz’ başlıklı köşe yazım ve sonrasındaki gelişmeler dolayısıyla çok sayıda öğretmenden ulaklar vasıtasıyla rahatsızlık duyulduğu haberini aldım. Bu konudaki rahatsızlıklarını gazetemize ya da tarafıma bildirmeleri halinde görüşlerini yansıtacağım.
{ "vars": { "account": "G-Z2YJHG8WBW" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }