REFERANDUMA DOĞRU – 6
Demokrat Parti’nin işgal güçleri işgal ettikleri onurlu masalarda oturarak kararlar almaya demokrat tabanına ilginç mesajlar vermeye devam ediyor. Daha önceki yazılarımda Cumhurbaşkanlığı seçimi zamanında onurumuzun nasıl ayaklar altına alındığını Demokratlığımıza yakışmayan tavırlar sergilendiğini sizlerle paylaşmıştım. Yanılmadığımı da sandıkta bu millet açıkça tescillemiştir. Biz demokratları değil, bizim tepemizdeki işgalci anti demokrat zihni sandığa gömmüştür.
Büyüklerimle zıt düştüğüm çok önemli bir husus var. Bana diyorlardı ki “Önemli olan davadır. Demokrat davadır. Liderler önemli değildir. Başa kim gelirse gelsin biz yolumuza devam ederiz”. Güzel bir yaklaşım gibi gözükse de davayı kişilerden soyutlayıp zihniyeti ön planda tutan bir çalışmayı öne çıkarma gayretini taşısa da sonuçları itibari ile öyle olamayacağı aşikardır. Ben ısrarla ‘Davaya adanmış liderlerin omuzlarında yükselir’ tezini savunanlardanım. Bu nedenle şahıslar önemlidir. Eğer ki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde derin devletin derin adamı sığ fikirli Ağar yerine Sayın Tansu Çiller ya da soylu demokrat Sayın Süleyman Soylu olabilseydi, bugün hem meclisin hem de demokratların onuru kurtulmuş, hem de biz sandığa gömülmemiş olacaktık.
Şimdi de durum aynıdır. Demokrat Parti’nin tepesinde vesayet rejiminin temsilcileri, kendi partisi yerine CHP’ye oy vermiş, hatta ve hatta seçim zamanı CHP’ye oy verin diyerekten utanmadan dolaşmış insanlar oturmaktadır. Onların amacı hem AK Parti iktidarı karşısında CHP’ye destek vermek hem de demokratlıktan taviz vermeyen, ilkeleri için asla pazarlık etmeyen Süleyman Soylu’yu görevden uzaklaştırmaktı. Bunda başarılı oldular mı? Kısmen evet. Ama bugünkü tabloda demokratların onurunu kurtarmak yine Süleyman Soylu’ya kaldıysa o masalarda emekliliklerinin son günlerini onursuzlukla yaşadıklarının farkında değillerdir.
Yine bu duygu ve düşünce içerisinde şimdi de kalkmışlar ülkenin bütününü ilgilendiren bir demokratikleşme adımı için de olayı siyasal zemine çekip “AKP Anayasasına Hayır!” diyorlar. Demokrat Parti Genel İdare Kurulu12 Eylül 2010 Pazar günü yapılacak olan referandumda Anayasa Paketi’ne “Hayır” oyu verilmesini kararlaştırıyor, tabanından da HAYIR demesini istiyor.
Niye?
Paket sadece AK Partili kadrolar tarafından hazırlanmış katılımcı demokrasi kurallarına uygun değilmiş. Ne diyorlar “Bu Anayasa Paketi, ülkemizdeki siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının ortak çalışmalarının bir ürünü değildir. Bu paket, aslında Türk Devleti’nin genetik yapısını ve DNA’sını değiştirmeye yönelik bir çalışmadır. Yine bu teşebbüs, bugün fiilen yürütülen ‘’baskıcı ve keyfî yönetim’in hukuki kılıfını hazırlama gayretidir. Bu nedenle, Demokrat Parti mensuplarının referandumda Anayasa Paketi’ne ‘Hayır’ oyu vermeleri kaçınılmazdır”. Evet kaçınılmaz. Ben de hayır diyeceğim ama size HAYIR diyeceğim. Eleştirilere bakın, paketin içeriği ile ilgili en ufak bir açıklama yok. Hangi maddelere itiraz edildiği yok. Peki, siz bu paket hazırlanırken iktidarın “gelin birlikte çalışalım” davetine ne cevap verdiniz? Demokrat olarak neredeydiniz?
Ben size söyleyeyim. Tek derdiniz var; o da koltuklarınız. Allah aşkına sizden rica ediyorum, en beğendiğiniz koltuğu istediğiniz mağazadan alın, faturasını bana gönderin. Yeter ki Rahmetli Menderes’in mirası olan o koltukları terk edin.
Biz bu paketin tam ve demokrat sivil bir anayasa için yeterli olmadığını bilecek yaştayız. Ancak sizin bilmediğiniz ya da bilinmesini engellemek istediğiniz ise demokratikleşme süreci bir merdivendir. Siz daha ilk basamakları kırıp atıyorsunuz. Bugün sizin de ısrarla bildiğiniz ve söylediğiniz 1961 ve 1982 darbe anayasaları bu ülkenin sırtındaki en büyük kamburdur. Bizim darbeci GİK ne demiş “Darbeciler zaman aşımına uğradı”. Güldürmeyin beni. Bugün o darbelerin etkileri zaman aşımına uğramadı ise, darbelerin tüm ürünleri toplumun her kesiminde boy gösteriyorsa hatta ve hatta o darbecilerin mahsulleri bizim demokrat koltuklarımızı bile işgal etmiş ise “zaman aşımı” söz konusu olamaz. Siz gerekli yasal düzenlemeleri yaparsınız, darbecileri yargılarsınız, cezasını kesersiniz; sonra da dersiniz ki “zaman aşımına uğradığından cezayı infaz etmiyoruz”. Böylece hem memleketin şerefini kurtarırsınız hem de bundan sonra darbe yapmak isteyenlere sonlarını gösterirsiniz. Hatta daha da öteye gidersiniz; tüm görevi eğitim ve öğretimden ibaret olması gereken “Aydın” etiketli insanların “Ordu göreve” pankartı taşımaları halinde darbecilerle birlikte yargılanmasını sağlarsınız. Bunun yolu da darbecilere yargı yolunu açmaktır. “Evet” demektir.
“Referandum halkın sırtında kamburdur” diyorsunuz. Bu ülkenin tek bir kamburu vardır. O da antidemokratik uygulamalardır. Bu uygulamaların yapılmasına çanak tutan vesayet rejimidir. Darbeci düşünerek, demokratım diyenlerdir. Koltuğunun hakkını vermeyenlerdir. YÖK konusu tek başına bir Anayasa maddesi ile düzenlenemeyecek kadar derin bir konudur. YÖK’ün eğitim ve öğretimde “YÖK”leri oynadığı ancak “YÖK”çülerin ellerinde pankartlar darbecileri çağırdıkları bir ülkede açıkça görülüyor ki ilk yapılması gereken bu şer odaklarının bel bağladığı darbe ve darbecileri hakim karşısına çıkarmaktır. Ben sadece bu madde için bile olsa EVET demenin demokratlığın gereği olduğu kanaatindeyim. Bu AK Parti’nin anayasası değildir. Bu bizim yasamızdır.
Tek bir açıklamanıza katılıyorum “Demokrat Parti sözcülerinin çeşitli vesilelerle ifade ettiği gibi, Türkiye’nin geniş katılımlı, Parlamentoda nitelikli çoğunluğun mutabakatı ile hazırlanacak demokratik bir anayasaya ihtiyaç vardır.” Evet; böyle bir anayasaya ihtiyaç vardır. Bunu yapabilmenin yolu da bu referanduma EVET oyu vermek ve sürecin önünü açmaktır.
Sayın Cindoruk; ya bu sürecin önünü açın; ya da işgal ettiğiniz koltuğu terk edin. Zira mümin bir delikten iki kere geçmez. Biz demokratlar bu sürecin içerisindeyiz. Olmayanlar da bizim liderimiz değildir.