Yarın resmi bayramlarımızdan en önemlisi olan Cumhuriyet Bayramı. Madde ve mânâda, beden ve ruhta, emel ve gayede, idare ve sorumlulukta; insanları sağlam bir bütün, güçlü bir cemiyet haline getirmeyi hedef alan tek din İslâm'dır. Böylece İslâm, insanlığa en mükemmel ve en istikrarlı bir cemiyet sunar. Bu cemiyetin temel dayanağı ise hukukta eşitlik, karşılıklı sevgi, saygı, hürmet, samimiyet ve kardeşliktir. Ancak bir cemiyet, her sahada iyi teşkilatlanmış güçlü bir milletle yükselir.
"Cumhuriyet" terimi "Cumhur" sözünden türetilmiştir. "Cumhur" kelimesi Arapça'da; toplu halde bulunan kavim, çoğunluk gibi anlamlara gelir. O halde cumhurî idare ya da Cumhuriyet, toplumun, yani milletin kendi kendisini idaresi demektir.
Cumhuriyet idarelerinde hükümdar yoktur. Bu idare biçiminde iktidara talip olanlar millet tarafından belirli bir zaman için seçilirler. Yetkileri ve görevleri Anayasalarla belirtilmiştir. Millet her zaman iş başındakileri denetler ve hesap sorar. Sınıf, zümre ve aile imtiyazları yoktur. Her yurttaş eşit haklarla devlet idaresine katılabilir. Cumhuriyet idaresinde, ehliyetin ahlâkî ifadesi ise, dürüstlük ve fazilettir. Buna göre Cumhuriyet fazilete dayanır.
Cumhurî idarenin temellerini, bizzat sevgili peygamberimizin emirlerinde ve uygulamalarında gördüğümüzü rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunun en bariz örneği, yüce dinimizin istişareye yani danışmaya büyük önem vermiş olmasıdır. Kur'an-ı Kerim'de yüce Rabbimiz sevgili Peygamberine, "İş hususunda onlarla istişare et, fakat karar verdin mi artık Allah'a güven. Doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever" buyurmaktadır.
Bir peygambere istişare emredildiğine göre toplum halinde yaşayan insanların dayanışmaya olan ihtiyaçları kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Ve dinimizin baskı ve zorbalığı ne kadar yerdiği açıkça anlaşılmaktadır. Gerçekten sevgili peygamberimiz vahiy gelmeyen konularda karar vermeden önce, daima ashabını toplayıp istişare ettikten sonra karar verirdi. Nitekim Bedir Savaşı’nda alınan esirlerin fidye karşılığında serbest bırakılması; Hendek Savaşı’nda Medine'nin etrafına hendek kazılması gibi kararlar hep istişare sonucu alınmıştır.
Resulüllah (s.a.s.)'in vefatından sonra küçük-büyük bütün problemlerin çözümünde, istişare prensibine uyulmuştur. Hulefa-i Raşi-din devrinde, devlet başkanı olan dört halife, istişare sonucu cumhurun görüşü ile iş başına gelmişlerdir. İlk halife Hz. Ebu Bekir'in, bu ağır göreve gelişinden sonra halka hitaben söylediği şu sözler ne kadar anlamlıdır: "Ey halk! Ben sizin üzerinize vali ve emir oldum. Halbuki sizin en hayırlınız değilim. Eğer iyilik edersem, bana bu konuda yardım yapınız. Eğer fena şeyler işlersem bana doğru yolu gösteriniz. Doğruluk, emanettir. Yalancılık hiyanettir. Sizin en zayıfınız benim indimde güçlüdür ki, onun hakkını müdafaa ederim. En güçlünüz benim yanımda zayıftır ki, ondan, başkasının hakkını alırım."
Günümüzde demokrasi ile yönetilen ülkelerde halk, seçimle işbaşına getirdikleri idarecileri, eğer halka ve devlete hizmetten ayrılırlarsa gene seçim yoluyla iş başından ayırırlar. Bu; tıpkı Hazreti Ebu Bekir'in halkına devlet yönetiminde tavsiye ettiği usule benziyor.
Peygamberimiz ve Dört Halife devrindeki uygulamalar tetkik edildiğinde görülecektir ki, Demokratik Cumhuriyet, İslâm'a en uygun idare biçimidir.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun sevgili okurlarım.