Tarih 30 Ekim 1918. Yer Limni Adası’nın Mondros Limanı. Masada Osmanlı Devleti adına Rauf Bey, İtilâf Devletleri adına İngiliz Amirali Caltrope. Ateşkes Antlaşması imzalanıyor. Böylece Osmanlı ordusu terhis ediliyor. Tüm limanlar, demiryolları ve haberleşme sistemlerinin denetimi ile donanma İtilaf Devletlerine veriliyor. İtilâf Devletlerinin güvenlikleri açısından gerekli gördükleri yerleri ve Doğu Anadolu’daki 6 ilde karışıklık çıkarsa bu yerleri işgal edebilmesineM. Kemal’in uyarısına rağmen izin veriliyor. Nitekim antlaşmadan hemen sonra İngilizler Musul’u, Fransızlar Urfa, Antep, Maraş, Adana’yı, İtalyanlar Antalya ve Konya’yı, İtilaf Devletleri donanması İstanbul’u, Yunanlılar İzmir’i işgal ediyor. Padişah ve Osmanlı Hükümetinin şikâyeti yok. Onlara göre İtilâf Devletlerine hoş görünüp, kızdırmamak gerek. Saltanat yaşasın, halifelik Osmanlıda kalsın, yurdun sömürgeleştirilmesine bile razılar.
Kurtuluşun ancak Anadolu’da gerçekleşeceğine inanan M. Kemal 19 Mayıs 1919’da Samsun’a gelip Kurtuluş Savaşını başlatır. O Havza’dan Amasya’ya, Erzurum’dan Sivas’a vatanı nasıl kurtarırım diye koştururken Osmanlı Hükümeti onu isyancı sayar(bakmayın bazılarının vatanı kurtarsın diye onu Samsun’a Vahdettin gönderdi yalanına). Hatta şeyhülislamdan fetva çıkarıp idamına karar verir. Onlar sarayda keyif çatarken Ankara’ya gelen M. Kemal 23 Nisan 1920’de TBMM’ni açar. Artık ülkede iki baş vardır. Osmanlı Hükümeti bir süre sonra Sevr Antlaşmasını imzalamakta sakınca görmez. Varlıklarını sürdürmek için köleliğe çoktan razıdır.
Ancak M. Kemal ve silah arkadaşlarının hedefi bellidir. İsmet Paşa, Kazım Karabekir ve Fevzi Çakmak gibi komutanlarla birlikte doğuda, güneyde, batıda tüm cephelerde ardı ardına düşmanı yenip vatan topraklarından evlerine “Geldikleri gibi” geri gönderir. İngiltere çaresiz Lozan Konferansı’nı toplar. İsmet Paşa’nın politik başarısı ile siyasi, mali ve ekonomik bağımsızlığımızı tüm dünyaya kabul ettirdiğimiz Lozan’da yeni Türk Devletini İtilaf Devletleri tanımak zorunda kalır. Lozan’da isteklerimizin tümü gerçekleşmez ama büyük oranda kabul ettirilir. Ve 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilir. Bir çağ yani Osmanlı dönemi bitmiş, Türkiye Cumhuriyeti dönemi başlamıştır.
Ülkeyi çağdaş, gelişmiş ülkeler düzeyine ulaştırmak için devrimlere girişilir. Kadınlarımıza Medeni Kanun ile hak ettikleri değerler verilir, erkek ile eşit olup sosyal, ekonomik, siyasal haklarına kavuşurlar. Eğitim ve öğretimde birlik sağlanır, yeni harflerle okuma yazma oranı artar, halkın kültür düzeyi yükselir. 1933’te hazırlanan Beş Yıllık Kalkınma Planı başarıyla uygulanır, bu dönemde Türkiye, Sovyetler Birliği ve Japonya’dan sonra dünyanın kalkınan 3. ülkesi olur. Osmanlı’dan kalan borçlar temizlenir. Devletin borcu kalmadığı gibi yer altı ve yerüstü zenginlik kaynakları yabancıların elinden geri alınır. Hazinede altın rezervi vardır. Cumhuriyetin daha 12. yılında uçak üretip satılabilir. Ülkenin her yerinde adaletli bir şekilde şeker, çimento, kâğıt, dokuma, demir-çelik fabrikaları açılır. “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesi çerçevesinde komşu ülkelerle antlaşmalar yapılıp sınırlarımız güvenlik altına alınır. Tüm bu enkazlar 15 yıla sığdırılmıştır.
Geçen hafta Emine Erdoğan bir toplantıda “Artık yeni bir kavşaktayız. Türkiye'nin 90 yıllık enkazını kaldırdık. Fakat enkazın altından büyük meseleler çıktı. Nitekim bugün bu sorunlarla yüzleşiyoruz.” diye sözler söyledi. Bir o eksikti. Eşi Anayasa Mahkemesi’ne savaş açar. Mithat Paşa Akşam Sanat Okulu'nu mezun olamadan bırakan Emine Hanım boyundan büyük laflar eder. Aslında bu konularda bir düşüncesinin ve bilgisinin olduğunu sanmıyorum. Danışmanların önüne koyduğu metni okumuştur. Hem ona, hem de onu konuşturanlara yazık. “79 yıllık Türkiye Cumhuriyeti'ni enkaza cevirdik” deseydi daha doğru söylemiş olurdu. Onu bilmem ama bildiğim tartışılmaz tek şey var: Cumhuriyetin 79 yıllık birikimini ortadan iyi kaldırdıkları.
Emine Hanım size yukarıda bilmediğiniz veya bilmek istemediğiniz gerçekleri sıralamaya çalıştım. 90 yıllık enkaz dediğiniz Cumhuriyet olmasaydı hangi padişah soyundan gelerek şehzadeler doğuracak, saraylarda altın varaklı bardaklar kullanacaktınız? Kapitülasyonlara teslim olmuş, sermaye birikimi, milli bankası olmayan, toplu iğne bile üretemeyen ülkeye Atatürk’ün 15 yılda yaptıklarını Özal döneminden başlayıp iktidar olduğunuz 14 yılda yerli-yabancı şirketlere sata sata bitiremediğiniz iktisadi kaynakları nereden buldunuz? Siz önce tarihimizi sizinkilerden değil gerçeğinden okuyup öğrenin. Nankörlük edip ülkemize hizmet edenlere dil uzatanlara kanmayın. Geçmişini bilmeyen yarınını kuramaz. Bu iş sokak lambası ışığında aşk romanı okumaya benzemez. Ölülere sataşmayı bırakın, günümüze gelin. Tüm komşular düşman, dost olarak Suudlarla Katar emirliği kalmış, cumhuriyet döneminden kalma satılacak bir şey kalmamış, ancak birilerinin zamanında elindeki yüzükten başka serveti yokken bugün İsviçre bankalarına yığdıkları ortada. Enkaz kaldırmadınız, aksine enkaz yarattınız! Eskiden iyi kötü işleyen bir demokrasimiz, hukuk sistemimiz, eğitim kurumlarımız ve milletçe iyi, kötü günlerde bir araya gelmemizi sağlayan bütünlüğümüz vardı. Siz hepsini yıktınız, bozdunuz, milleti böldünüz. Ne uğruna? Saltanatınız uğruna! Görkemli saraylar inşa edip orada yaşamak uğruna! Dikkat edin o enkaz'ın altında kalmayın!
Bazı kişilerin bu tür laflar etmesi Atatürk Cumhuriyetini ancak daha da yüceltir. Çünkü Atatürk'ün 100 yıl önce söylediği şeylerin ne denli doğru olduğunun kanıtıdır. Ey Türk Gençliği... Birinci Vazifen Türk İstiklalini ve Türk Cumhuriyetini korumaktır.... Atam ışıklar içinde uyu.. Saygılarımla, hoşça kalın.