YERELGÜÇ/BUSE BAĞCI

KOZADER üyeleri Gölcük Mahallesi’nde basınla bir araya gelerek 30 Aralık 2022 tarihinde Doğa Koruma ve Milli parklar Genel Müdürlüğü tarafından "Mahalli öneme sahip Sulak alan" ilan edilen Gölcük Gölü’nde 3 hafta önce görülmeye başlanan balık ölümleri, göldeki su seviyesinin azalması ve çevre kirliliği nedeniyle basın açıklamasında yaptı.

Küçük Menderes Havzası KOZA-DER Başkanı Selahattin Bağlı, “Geçtiğimiz günlerde yeryüzü cennetimiz Gölcük'te balık ölümleri meydana geldi. Ülkemizde ve bilhassa ilimizde bir benzeri daha bulunamayacak güzellikteki Gölcük Gölü’nde meydana gelen balık ölümleri iki ana olay olarak gerçekleşti ve kamuoyu gündemine geldi. Yaklaşık bir ay önce küçük balıkların ölümü ile meydana gelen olay ve bu olaydan yaklaşık iki hafta sonra yağan kuvvetli yağışın hemen sonrasında daha yaygın ölümlerin olduğu üzücü ikinci olay gerçekleşti. Yeryüzü cennetimiz Gölcük’teki bu ölümler kamuoyunda geniş yer buldu ve tepkilere sebep oldu. Zaten uzun zamandır göl etrafındaki ve gölün içindeki çevresel kirlilik doğaseverler tarafından sürekli izleniyor ve tepkilere sebep oluyordu. Balık ölümleri ile öne çıkan olayları iyi anlayabilmemiz için durum tespiti yapmamız gerekir. Bu anlamda Gölcük ve civarındaki yaşanılan hayatın özeti ve bu üzücü olayları yaratan etkenler şu şekildedir; Kısaca bugünkü çevresel facianın sebebi insandır diyebiliriz. Gölcük'teki balık ölümleri, göl hacminin azalıp zeminin balçıkla kaplanıp yükselmesi ve derinliğin azalması. Gölün kirlenmesi. Çöp, atık, gübre, işletme ve yerleşim birimlerinden gelen tarım kimyasalları, kanalizasyon deşarjı. Atıksu arıtma sisteminin olmaması. Gölden zirai amaçlı su çekilmesi. Su hacminin azalması ve içindeki yaşayan canlıları beslemeye yetmemesi. İçinde yaşayan canlılara yetecek alt su limitinin altında bile sulama suyu verilmeye devam edilmesi. Gölün sulak alan vasfının korunmaması ve tam tersi büyük zarara uğratılması. İmar planı, betonlaşma ve nüfus artışı. Gölcük ekosistemini korumak için yetkili kurumların neredeyse hiçbir şey yapmaması, bu çevre faciasının gelişini adeta seyretmesi. Küresel iklim değişikliği sonucu kuraklığın gölleri kurutması, iklimsel etki, kontrolsüz balıkçılık ciddi ve devamlı bir denetimin olmaması. En son toplu ölümlerde ise yağan yağmurun çevredeki toksinler zirai ilaç gübre hormon ilaç ve atıkların göle taşıması ve dar bir yaşam alanında nefes alamayan canlıların bir de toksik etkiye maruz kalması. Kontrolsüz, düzensiz ve kirletici piknikçilik. Gölün içinde bu çevresel etkenlere bağlı olarak gelişen kimyasal durum. Azot, Nitrat, Nitrit ve Fosforun vb. artması ve oksijenin azalması. Gölcük’teki faciayı yaratan etkenler ana başlıkları ile belli. Ayrıca çözüm zorlu ve uzun bir süreç. Bu çevre faciasının oluşması birçok kurumun ihmalkarlığı ve insanımızın kirletme kültürüdür. 

BUCA’DA KAZA 2 YARALI BUCA’DA KAZA 2 YARALI


Kısaca ana başlıkları ile öncelikli yapılacaklar: 2 yıl önce korunacak sulak alan ilan edilen gölcüğü korumak için ilgili müdürlüklerin gerekli tedbirleri alması. Devlet Su İşleri, Orman, Çevre ve Şehircilik müdürlükleri üzerine düşen görevleri ivedilikle yerine getirmeli. Göl etrafında yerleşim birimleri ve işletmelerin atık sularının, atık su arıtma tesislerinden geçirilerek suyun göle verilmesi sağlanmalı. Ovadaki tarım arazilerinin sulamasında göl suyunun kontrollü verilmesi ve su hacminin belirli bir seviyenin altına inmesine izin verilmemesi. Gölün dibine çöken toprağın ve dolgunun yıllar içinde alınıp göl derinliği ve hacminin genişlemesinin ve gölün daha fazla su tutmasının sağlanması. İlçe Tarım ve Belediyenin sürekli denetim yapması. Kolluk kuvvetlerinin (Zabıta ve Jandarma) sürekli olarak göl kenarını, avcıları, etrafındaki işletmeleri denetlemesi ve uyarması. Gölcük Yaylası’nda yapılan tarımsal faaliyetlerin biyolojik doğal yöntemlerle yapılması ve bunun desteklenmesi. Kimyasal destekli ve çevreye zarar veren üretim yöntemlerinin yasaklanması ve kısıtlanması. Göl çevresini dışsal faktörlerden korumak için yeni bir çevre düzeni oluşturulmalı ve piknik alanları kontrol altına alınmalıdır.” Dedi.

Editör: Dilek Ayvalı