Osmanlı'nın 1906 yılı nüfus istatistiklerine göre Makedonya'da 1 milyon Türk, 750 bin de Arnavut olmak üzere toplam 1 milyon 750 bin Müslüman (Selanik'te 485 bin, Kosova'da 752 bin, Manastır'da 460 bin). Ulahlar ve Sırplar da dâhil olmak üzere 627 bin Rum, 575 bin Bulgar, 200 bin civarında da Yahudi, Ermeni, Katolik ve Protestan bulunuyordu.
Avrupalı kaynaklar da Müslümanları 1 milyon 200 bin ila 1 milyon 500 bin arasında göstermektedir. Öte yandan Gayri Müslim nüfusu biraz daha fazla göstermektedirler. Bunu da normal saymak mümkünüdür zira bu hep yapıla gelmiştir. Yine de Türk nüfusun sayısı en az 1 Milyon, Müslüman diğer ahalinin nüfusunun da 500 bin civarında olduğunu kabul edersek 1,5 Milyon Müslüman ve Türk nüfusu barındıran Balkanlardan mübadelede gelen sayının bunun yarısı şeklinde göz önüne alırsak Makedonya ve Balkanlarda (Yunanistan, Bulgaristan ve Makedonya Cumhuriyeti dâhil) Türk sayısı toplam 500 bin civarındadır. Bu da kayıp rakamın en az 500 bin olduğunu ortaya çıkaran basit bir hesaptır.
Yani Balkanlarda en az yarım milyon insanımız soykırıma uğramıştır. Bunu Balkan Savaşları'ndan önceki nüfus hareketlerini de hesaba katan tarihçi Justin McCarthy, yeni göçlerle 1911'de Makedonya'yı oluşturan üç vilayette (Kosova, Manastır ve Selanik) Müslümanların iki milyona ulaştığını söyleyerek de teyit etmektedir.
Osmanlı Rumeli'sindeki diğer Müslümanların sayısının da (Edirne vilayetinde 760 bin, Yanya vilayetinde 245 bin, İşkodra vilayetinde 218 bin olmak üzere) 1 milyon 223 bin olduğunu hesap ediyor. Buna göre Balkan Savaşlarından önce Osmanlı Avrupa'sı denen Rumeli topraklarında (Arnavutluk ve Bosna Hersek hariç) toplam 3 milyon 242 bin Müslüman (Türk, Arnavut, Boşnak, Pomak, Çerkez) yaşıyordu. Bulgarların sayısı 1 milyon 220 bin (Makedon ve Sırplar, Bulgar nüfusu içinde sayılıyor), Rumların ise 1 milyon 558 bin idi.
Müslümanlar tek tek her vilayette ve bölgenin tamamında mutlak çoğunluğu ellerinde tutuyorlardı. Savaşla birlikte Edirne vilayeti dâhil Osmanlı toprakları tamamen işgal edildi. Daha sonra Osmanlılar Edirne'yi kurtardı ve buradaki Bulgarlarla, Bulgaristan'da kalan Türklerin bir kısmı mübadele edildi. 1911 yılı istatistiklerine göre hesaplandığında Yunanistan, Bulgaristan ve Sırbistan tarafından işgal edilen bölgelerde bulunması gereken Müslüman nüfus 2 milyon 315 bindi.
Savaşın başladığı 1912 yılından itibaren Osmanlı topraklarına (Anadolu ve Trakya'ya) sağ salim ulaşabilmiş sürgün sayısı 413 bin 922 kişiydi. Türk - Yunan mübadelesi gereğince, 1921 - 1926 yılları arasında gelen göçmen sayısı da 398 bin 849 idi. Bu da Balkanlar'dan Türkiye'ye 1912'den 1926'ya kadar toplam 812 bin kişinin ulaştığını gösteriyordu. Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan'da 1920'li yıllarda yapılan sayımlar ise buralarda kalan Müslüman sayısını 870 bin olarak veriyordu. Bunlar, Türkiye'ye sığınanlarla birlikte 1 milyon 682 bine ancak ulaşıyordu. Bu savaştan önceki miktardan (2 milyon 315 bin) düşüldüğünde 632 bin kişinin kayıp olduğunu ortaya çıkarmaktadır.
Kayıpların tümünün katledildiği, açlık ve hastalıklara kurban gittiği kesindi. Savaşlarda ölen, esirken öldürülen on binlerce asker ile devlet görevlisi olduğu için Balkan nüfusundan sayılmayan binlerce kişi bu sayılara dâhil değildi. Sonuçta Balkanlar'daki Müslüman nüfusunun yüzde 35'i sürülmüş, yüzde 27'si kıyıma uğramıştı. Kalanlar artık azınlıktaydı. “Irklar Savaşı” meyvesini vermiş, yüzyıla yayılan etnik temizlik hareketi sonucunda Türkler, Balkanlar'ın hayatından çıkartılmıştı.
Peki, biz Türkler bunu kabullendik mi? Bilmiyor muyduk? Yoksa biliyorduk da unuttuk mu? Bugün Ermenilerden özür dileyen vatan hainleri ve Ermeni yandaşları Balkanlardaki bunca kaybımız için bir şey dileyecekler mi? Soykırım üzerine yazı yazanlar Anadolu’daki sözde soykırımların çetelesini tutanlar bir kez olsun bir zamanlar Balkanlar'ın çoğunluk nüfusunu oluşturan Türklere ne olduğunu sordular mı? Hayır, bu topraklarda yaşayan 750 bin konverso olmuş yani dönmüş Ermeni’yi yok sayıp o rakamı da soykırıma uğramış Ermeni sayılarına dâhil edip olmamış soykırım listeleri tertiplediler.
Rus Gazeteci Leon Troçki, insan olan herkesin tüylerini ürpertecek ve midesini bulandıracak suçları bir bir sıraladı ve haykırdı: “Neredeler Şimdi? O binlerce yaralı Türk nerede? Onlara ne oldu? Onları ne yaptınız? Bize bu soruların cevabını verin!”. Bu soruya kimse cevap vermedi. Ne yazık, o gün bugündür bir daha da kimse sormadı.
Balkan Savaşlarında Batıda Sırpların, kuzeyde Bulgarların, güneyde Yunanlıların genişleyerek kendi sınırlarına kattığı Makedonya ve ötede Trakya bir cehenneme dönmüştü. İngiliz konsolosluk raporlarından birinde; “Hiç abartmaya düşmeden denilebilir ki, Kavala ve Drama yörelerinde Bulgar komitacılarının ve Hıristiyan eşkıyanın elinde çile çekmemiş tek bir Türk köyü bile yok gibidir. Çoğunda düzinelerle erkek kıyımdan geçirilmiştir, ırza geçmeler ve talan etmeler olmuştur...” diye yazılmıştı.
Soykırımda bulunanlardan Bulgarlar, Rainovo, Kilkis ve Plantza’da Türkleri toplu halde yakma yoluyla infaz etmişlerdi. Rodop mıntıkasında Pomak köyleri, insanları ve hayvanlarıyla birlikte top ateşine tutularak yok edilmişti. Dimotike’de, silahsız Türkleri nehre atıp yaban ördeklerine ateş eder gibi avlamışlardı. Mustafapaşa’da hayat bir “Şeytan oyununa” dönüşmüştü. Makedonya Lejyonu denen katiller çetesinin geçtiği her yerde, örneğin Tırnova’da, Kırcaali’de, kadını ve erkeğiyle Müslümanlar, boğazları kesilmiş olarak yollarda yatıyorlardı.
Troçki, Bulgar ordularına esir düşen ya da savaş meydanlarında yaralı ele geçirilen Türk askerlerinin de katledildiğini duyurmuştu. Sadece Bulgar askerlerince değil, görevi yaralılara yardım etmek olan sıhhiyecilerin de bu suça katıldığını belirterek, “Kastettiğim… Bulgar komutanlarının emriyle, savaş meydanlarındaki yaralı Türklerin süngülenerek veya hançerlenerek soğukkanlı bir şekilde öldürülmesinden başka bir şey değil. Birçok yaralı Bulgar askeri, bana o silahsız adamların nasıl katledildiğini, gözlerini benden kaçırarak anlattı…” diye yazmıştı. Yunanlılar ise örneğin, “Pravişta kazasında Türkleri toplayıp Kasrub Çayı’nın yatağına götürdüler, hepsini öldürdüler ve orada bıraktılar”.
Doyran ve Gevgili ilçelerinin bütün hemen tüm Müslümanları öldürdüler. Yanya’da, Arnavutluk’un güneyinde Yunanlıların giriştiği kıyım ve yağma olayları, köylerin yakılması konsoloslarca rapor edilmişti. Gene de Yunanlılar hakkındaki suç dosyasının, diğerleri kadar kabarık olmamasının bir nedeni, savaşı izleyen gözlemci ve gazetecilerin çoğunun “Hellen Aşığı” olmasıydı. Diğer bir nedense, işgal altındaki Arnavut topraklarının gazetecilerce tercih edilmemesiydi. Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün adlı yapıtında, Bulgar ve Yunan işgali altındaki bölgelerde yaşanan olayları ayrıntılarıyla anlatmaktadır. Trakya’dan geçen demiryolu boyunca tüm köy, kasaba ve kentlerin tamamen talan edilip yakıldığını, kaçamayan Türklerin öldürüldüğünü söylemektedir.
Dedeağaç, Tekirdağ, Kırklareli, Edirne; Çatalca’ya kadar bütün Trakya bu öldürme ve talandan paylarını almıştı. Ama Gümülcine, Kavala’da, Serez’de, Ustrumca’da öldürülenlerin sayısı hesapsızdı. Örneğin Kavala’da yerliler hariç, buraya sığınmış yedi bin muhacir katledilmişti. Serez’de öldürülenler beş bin kadardı. Manastır en talihsiziydi. İngiliz Konsolos Greig durumu rapor etmişti: “Yalnız Müslümanların yaşadığı köylerin yaklaşık %80’i ve karışık nüfuslu köylerin Müslüman kesimleri, Manastır kazalarından Kirçevo, Florina, Serfiçe, Kialar, Kozan, Elassona, Grevena, Neseliç ve Kastoria’da her yer talan edilmiş veya bütünüyle yakılıp yıkılmıştır”.
Bütün bu bölgelerde savaştan önce Müslümanlar çoğunluktaydı. Savaşla birlikte bu nüfusun kimi yerde tamamı, kimi yerde de çoğu yok olmuştu; bir kısmı göç etmişti, bir kısmı da katliama uğramıştı. Bütün bu suçlar, Birinci Balkan Savaşı (Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan ve Yunanistan’ın Osmanlı Devleti’ne karşı) bitip de İkinci Balkan Savaşı (Makedonya’nın bölüşülememesi yüzünden bu ülkelerin birbirine karşı giriştiği savaş) başlayınca ortaya çıktı. Yunanlılar Bulgarların, Bulgarlar Yunanlıların suçlarını sayıp dökmeye başladılar.
Bazı Avrupa ülkelerinin gazeteleri Yunan taraftarı olarak Bulgar zulümlerini anlatırken Bulgar yanlısı Rus gazeteleri Yunan dehşetini tefrika ettiler: “Dünya ‘Zavallı’ Türklerin başına gelenlerin bir kısmını bu sayede öğrenebildi. Örneğin Bulgar yanlıları bildirdiler ki, Türkler Selanik’i Yunanlılara değil de Bulgarlara teslim etseydi, o feci olayları yaşamazlardı. Yunanlılar Selanik’i bir protokol ile savaşsız ele geçirmişti. Protokolde Selanik’teki Türklerin ve savaş boyunca buraya doluşmuş on binlerce sığıntının hayatları garanti edilmiş, talan ve yağmaya göz yumulmayacağı taahhüt edilmişti ama tam tersi oldu. Türklerin ve Müslümanların ne canı ne de malı korundu. Koca şehir teröre teslim edildi. Büyük karışıklık ve katliam başladı. Epeyce Türk ve Müslüman hayatlarını kaybetti”.
Bir Alman gazeteci, Selanik’in fethini şöyle duyurdu: “Selanik’teki Ayasofya Camisi üzerinde haç yükseliyor yeniden… Talan, katliam, ırza geçme, korkunç oranlara yükseldi. Çeteler civar köylerdeki Müslümanlara yapmadıklarını koymadılar. Çok sayıda göçmen açlıktan ya da süngüyle öldü. Yunanlıların beslemeyi taahhüt ettikleri, silahtan tecrit edilmiş, Osmanlı askerleri çoğu keza açlıktan öldü”.
Belirtmek gerekir ki, teslim olan Osmanlı askerlerinin sayısı yaklaşık 25 bindi. Times muhabiri de “Yunanistan’ın zaferini ne yazık ki fazla takdir edemiyoruz” diyerek olanları özetlemişti. Bütün bu cinayetler işlenirken İngiliz ve Fransız donanması Selanik Körfezi’nde demirliydi ve olanı biteni izlemekle yetinmişlerdi.
(Sürecek…)