Saygıdeğer okurlarım, bu yazıda sizleri biraz fazla rakamla sıkacağım ama gerçekler ancak bu şekilde anlaşılabilecek.
Nitekim İç İşleri Bakanlığı’nın gezi Parkı süreci ile ilgili olarak hazırladığı geniş kapsamlı rapor tarihe ve halkımızı aydınlatmaya olan bu görevi, bir açıdan yerine getiriyor. Gezi’nin rakamlarla gerçeklerini gelin birlikte göz atalım…
Sayılarla Gezi
Şimdi bu raporda ortaya konan bazı gerçeklere bakalım, Taksim’de başlayarak 80 ile yayılan Gezi olayları sırasında Türkiye genelinde 4 bin 725 eylem yapılmış. Söz konusu eylemlere, 3 ay boyunca bütün mükerrer katılımlar dahil yaklaşık olarak 3 milyon 545 bin kişi katılmış. En çok katılım, bir milyon 153 bin kişiyle İstanbul olurken, bu şehirde 733 etkinlik ve eylem düzenlenmiş.
Gezi sürecinde, olayların yaşanmadığı tek il ise Bayburt olmuş.
Yaşanan olaylar sırasında şiddet eylemlerine karışan 5 bin 341 kişi gözaltına alınmış. Bunların sadece 160’ı tutuklanmış.
Olaylarda 4 bin 312 sivil vatandaş, 694 güvenlik görevlisi olmak üzere toplam 5 bin kişi yaralanmış.
Şiddet eylemleri sırasında en aktif rol alan örgütün, Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) olduğu belirlenmiş. Bu örgütü SDP ve DHKP-C takip etmiş.
Azgınca saldırı bu mu?
Bu sayıları yorumlayan vicdan sahibi her kişi gerçeğin ne derece abartıldığını görecektir.
Göstericilere azgınca saldıran bir polis teşkilâtı tablosu bu mu?
Toplam, 4750 eylemde 5311 kişinin gözaltına alınması, yani yaklaşık eylem başına bir kişinin gözaltına alınması “önlerine geleni göz altına aldılar“ söylemini ne derece doğrular?
Eğer polis kuvvetleri söylendiği gibi “azgınca“ saldırsaydı, 80 şehirde 3 ay boyunca devam eden toplam 4 bin 725 eylemde sadece 6 kişi mi ölürdü? Sadece 4 bin 312 kişi mi yaralanırdı? “azgınca saldıran“ polis, kendi içinden 694 yaralı mı verirdi?
4 bin 725 eylemde 4 bin 312 kişinin yaralanması, yaklaşık her eylemde bir kişinin yaralanması, demektir. Eylemler bazen binlerce kişinin katıldığı düşünülürse, ayrıca bu yaralıların yüzde 90’dan fazlasının ayakta tedaviyle gönderilecek kadar hafif yaralı olduğu göz önüne alınırsa, “Gezi’deki polis gaddarlığı“ propagandası kendiliğinden çöker. Tam tersine, polis teşkilâtının son derece dikkatli davrandığı ortaya çıkar. Bu sonuç; olayların başlangıcına neden olan çadır yakma ve orantısız güç kullanma olayının, ardından gerek İç İşleri Bakanlığı gerekse valiliklerin sürekli uyarıları sayesinde mümkün olabilmiştir.
Zaten biz normal, şartlanmamış vatandaşların ekranlarda izlediğimiz de budur.
Polisler, ekranları başında izleyen birçok insana “bu kadar da acziyet olur mu? “ dedirtecek kadar yumuşak ve sabırlı davranmış, bu sayede Türkiye 3 ay boyunca süren 4 bin 750 ayrı şiddet eyleminden bu kadar az can kaybıyla ve az yaralıyla kurtulabilmiştir.
Peki, aşırı ve gereksiz şiddet kullanma olayları hiç olmamış mıdır? Olduğunu biliyoruz, hatta bir kısmını televizyonlardan izledik. Ama öte yandan, bütün kamera görüntülerinin ve fotoğrafların tek tek incelenerek sorumlu polisler hakkında inceleme başlatıldığını da biliyoruz.
Ama “Polis devleti halka azgınca ve öldüresiye saldırdı“ propagandasını çökertmeyi de vicdan sahibi olarak kabul etmeyi ahlâki bir görev olarak telâkki etmeliyiz.
Saygılarımla.