Olayı cumartesi günü Milliyet’te Melih Aşık’ın köşesinden öğrendim. Ergenekon ve Balyoz Davası sanıklarından; Dz.Kd.Kur.Alb.Dursun Çiçek’in eşi Gülşen Çiçek, Ziraat Bankası Ankara Ümitköy Şubesi Müdürlüğü’nden İstanbul’a atanmak için dilekçe veriyor. Zira gerekçesi gayet haklı. Eşi İstanbul’da tutuklu olarak cezaevinde olduğu, onun ziyaret ve ihtiyaçlarının giderilmesi gibi gayet insani hakları icabı bu tayin en doğal hakkı. Banka genel müdürlüğü ne yapıyor? Memleketimizin diğer ucuna, Ardahan’ın Hanak ilçesine tayini çıkıyor. Gerekçeleri de herhalde; Sayın Bayan Çiçek! Siz başarılı bir bankacısınız, bizim Hanak şubesinin atılıma ihtiyacı var, orayı kalkındırmak size düşüyor gibi trajikomik bir gerekçe de uydurmuşlardır. Herhalde bankanın yeni strateji belirlemesi olacak ki; bizim Ödemiş şubesinden eski memurlar, emekliliğe zorlanırcasına başka yerlere tayinleri çıkmıştı, bir süre önce. Fakat olayımızla bunun ilgisi olamaz.
Gülşen Çiçek Hanım bir memur, mesleğine otuz yılını vermiş, bir anne ve bir eş. Eşi tutuklu, halen yargı süreci devam ediyor. İstifaya zorlanan bu tür personele böyle kötü muamele hep görülmüştür. Yazıyı okurken utandım ve çok üzüldüm. Gerçi yazının devamında Melih Aşık hükümete de giydiriyordu ya benim diyeceklerim başka. Meselenin pek hatıra getirilmeyen bir başka utanılacak yönü göz ardı ediliyor. Dursun Çiçek bugün görevde bulunaydı, sanık mevkiinde tutuklu olmasaydı, eşi Gülşen Hanım’ın tayin talebi, bankanın genel müdürlüğünde böyle bir muameleye maruz bırakılır mıydı? En kısa sürede, hem de istediği semte tayini yapılmaz mıydı? Üstelik hakkıdır, otuz yıllık bir banka yöneticisi, emektar, tecrübeli bir personel ve eşi Genelkurmay’da sözü geçen bir kurmay albay. Kaldı ki; otuz yıllık başarılı kıdem, her resmi kuruluşta istenildiği yere tayin için haklı ve geçerli bir sebeptir.
Dursun Çiçek bir mahkûm değil, tutuklu. Kaldı ki; mahkûm olsaydı bile bu durum eşini istifaya zorlamak için sebep teşkil etmez ki! Suçun ve cezanın kişiselliği diye hukuki bir prensip de vardır. Yazılanlar gerçekse, hanımefendi incitici bir muameleye maruz bırakılmıştır. Bu yanlış giderilip, mağduriyet gerçekleşmeden, gönlü alınmalıdır.
Asker eşlerini iyi bilirim; zira benim kızım da bir asker ile evli yirmi iki yıldır. Belki Dursun Albay, bizim damat beyin devre arkadaşı veya ayni gemide, karargâhta birlikte görev de yapmış olabilirler. Kızım da Gülşen Hanım’ı tanıyor olabilir. Subay, astsubay eşleri özellikle denizciler sık sık sefere çıkmaları, yurt dışı görevleri ile eş ve çocuklarına çok hasret kalırlar. Havacılar ve karacılar da öyle. Asker eşi olmak hep fedakârlık gerektirir. Niceleri de şahadetle tanışıp, genç yaşta dul kalırlar, küçücük bebeleri ile. Darbe sanıkları görev ve yetkilerini kötüye kullandıkları ithamıyla yargılanıyorlar. Onlara yöneltilen ithamlar, ailelerini de kapsamaya başlarsa buna kimse rıza gösteremez. Üstelik cümle insanımız nezdinde haklı duruma geçerler. Aynı günlerde hükümet TSK Personel Kanunu’nda değişiklik yaparak tutuklu subaylara, şimdiye kadar uygulandığı gibi maaşlarının yarısı değil üçte ikisinin ödenmesine karar verildi. Güzel bir jest oldu devletimiz ve hükümet için. Adil ve insanca bir davranış. O subayların, generallerin, TSK mensuplarının haklarındaki yargı kararı kesinleşene kadar onurlarının korunması, mağduriyete uğramamaları gerekirdi ve böyle yapıldığı için hükümeti kutlamak gerekir. Şimdi ayni hassasiyet, bayan Çiçek’ten esirgenmesin. Teslim edilecek olan şey, lûtuf, inayet, iyilik değil haktır çünkü.
Maksadım şeytanın avukatlığını yapmak değil. Akla iki husus geliyor. Birincisi; bu tayin olayının aklınca hükümet ve AK Parti çevrelerine yaranmak için yapılmış olması, aslında büyük zarar vermiştir o ayrı konu. İkincisi; bu olay bir provokasyon amaçlıdır ve gayesine erişmiştir. Her iki ahvalde de yapanlar şiddetle tecziye edilmelidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Irak’tan, Suriye’den, Kafkasya’dan, Bulgaristan’dan, nice insana sınırlarımızı ve kucağını açmış, masum Filistin halkına ve dünyanın her yerindeki mazlum ve muhtaç insana elini uzatmıştır. Bu uğurda İsrail gibi bir ülkeyi elinin tersiyle dışlamıştır.
Kaldı ki; şerefli Türk Ordusunun bir mensubunun yaralı eşine destek çıkması en doğal hadisedir.
Yeri gelmişken Albay Dursun Çiçek için de bir paragraf açmak istiyorum.
Geçen haftanın en önemli olaylarından biri idi. Yoğun gündem arasında pek ilgilenilmedi. Dursun Çiçek kendi isteği ile Balyoz Davası kapsamında savcıya itiraflarda bulundu. Sayıları hayli yüksek oranda olan AK Parti ve hükümet aleyhinde yayın yapan İnternet Andıç’larının emir komuta zinciri içerinde hazırlandığını açık yürekle itiraf ederek, emri veren yüksek mercideki komutanların isimlerini verdi. Hem kendi üzerine yıkılmak istenen suç isnadını bertaraf etti, hem de önemlisi yakın tarihin yalansız, yanlışsız doğru yazılması yönünde büyük bir hizmeti gerçekleştirdi. Bu doğru davranışı ile kendisi için mahkeme etkin pişmanlık yasasını uygulayacak ve daha az zararla bu badireyi atlatacaktır.
Ben aslında Ergenekon ve Balyoz davalarına sonuna kadar inanan bir insanım. Bu olaylar meydana çıkmasa idi ülkemizde nice masum insanın hayatı sönecek, kan gövdeyi götürecekti. Ülkemiz inşallah bundan sonra demokrasinin bütün kurumlarına hakim olduğu bir rejimle yönetilecek, adil ve hukukun her kademede egemen olduğu bir idare tarzına kavuşacaktır. Asker sadece vatan savunmasındaki görevini yapacaktır. Tarih darbeleri lânetle yazacaktır.
Saygılarımla.