Geçtiğimiz hafta sonu pazar günü doğal afetlerin en büyüklerinden ve en korkutucularından olan deprem, 7,2 şiddetiyle maalesef Van ilini vurdu. Merkezi Van’ın Erciş ilçesi olan bu büyük felaket neredeyse zihinlerde küllenmeye başlayan Marmara Depremi’ni ve orada yaşananları yeniden hafızalarımızda canlandırdı.
Yaşanan yıkım çok can acıtıcı ve çok korkunç. Yıkılan binaları, tehlikeyi yakından yaşayan vatandaşlarımızın korkusunu, çöken binalardan çıkartılan cesetleri görüp, birbiri ardına olumsuz sonuçları duydukça insanda ne moral kalıyor ne de yaşamdan lezzet alabiliyorsunuz. Eminim vatandaşlarımızın tamamına yakını da benim gibi düşünüyor ve hissediyordur.
Deprem çok acı ama yaşananlar ve tüm bu musibetlerden hala ders alınmayışı çok daha acı. Her ne kadar deprem doğal afet olsa da bununla yaşamayı öğrenemeyen, gerekli tedbiri alamayan (ya da almayan) yetkililer başta olmak üzere hepimiz suçluyuz. Bilinen bir gerçek var ki “deprem değil bina öldürür.”
Marmara Depremi’nden sonra aradan geçen 12 yıl bizlere çok şey katmamış gibi gözüküyor. Büyük depremden sonra apar topar çıkartılan yasalarla yeni binaların daha sağlam olması için çeşitli standartlar getirildi. Geçen zaman içinde yüzlerce yapı-denetim kuruluşları kuruldu. Temelden çatıya kontrol sistemi ve kullanılan malzemelerle ilgili pek çok zorlama getirildi. Bunca şeye rağmen sonuç maalesef yüzlerce insanın canına mal olan tedbirsizlik. Yıkılan binaların çoğunluğu kamu binaları. Yüce rabbim bizleri çok seviyormuş ki bu felaket pazar günü gündüz vakti yaşandı. Aksi halde depremin mesai saatinde meydana gelecek olması halinde kayıplar on katını aşacaktı muhtemelen. Belki de binlerce evladımız eğitim için gittikleri okullarında toprak altına gireceklerdi. Ama artık önemli değil (!) Nasılsa kısmen de olsa ucuz atlattık ya; bir sonrakine kadar yine kulaklar tıkanır, gözler de kapanır artık. Aradan geçen 12 senede deprem adına ne yapıldı? Hele hele adeta üzerine fal açılan İstanbul Depremi için neler yapıldı? Kayıtlara göre hala İstanbul’un yüzde altmışa yakını ruhsatsız binalardan oluşuyor. İyileştirme ile ilgili ne gibi gelişmeler yaşandı? Ben söyleyeyim koca bir “hiç”. Bırakın depremle ilgili iyileştirmeyi hiçbir yer altı faaliyeti olmaksızın binaların çöküverip insanlara mezar olduğuna son on yılda kaç defa ekranlarda tanık olduk, hatırlıyor musunuz? Korkarım ki gelecek nesiller İstanbul Depremini bu gidişle doğal afet olarak değil yetkililerin “büyük cinayeti” olarak anacak.
Attı mı mangalda kül bırakmayan yetkililer sağlıklı bir önlem almadığı gibi Van’da görüldüğü üzere felaketten sonra da sınıfta kaldı. Geç kalındığı için sağ çıkartılan yaralıları kaybediyoruz ve bizler sadece gözyaşları içinde izlemekle yetinebiliyoruz. Çünkü deprem bölgesinde Türk ekiplerinin çok az sayıda eğitimli köpekle hareket ettikleri ve bu ekiplerin daha pek çok köye bile henüz ulaşamadığı izlediğimiz gerçekler arasında. Tüm bunlar yaşanırken dış ülkelerden gelen yardım teklifleri de nedense hükümet tarafından şimdilik (!) geri çevrilmiş durumda. Yahu şimdilik ne demek? Yığınların altında yüzlerce insan var. Bir insanın bile sağ çıkartılması çok önemliyken İspanya’dan gelen yardım ekibi hala değerli hükümetimiz tarafından Ankara’da tutulmakta. Deprem bölgesinin pek çok alanı başta gazeteciler olmak üzere pek çok kişiye kapatılmış durumda. Anlaşılan o ki yaşanan her ne olursa olsun bilinmemesi olmasından daha önemli. Birileri çıksın da “biz şurada hata yaptık, şunu beceremedik…” desin. Sanki her şey yolundaymış gibi sus pus oturuyorlar. Hiçbir şey yapmıyorlar mı? Yapıyorlar elbet, ya da yapacaklar. Emin olun kısa zamanda “ek deprem vergisi” ya da “doğal afet vergisi” gibi bazı güncellemelerle bu acı tablodan da gelir elde etmeyi becereceklerdir. Bu arada 1999 yılından bugüne kadar toplanan Deprem Vergileri’nin de nereye gittiği belirsiz. Yaklaşık olarak 40 milyar Türk Lirası (eski parayla 40 katrilyon Türk Lirası) kayıp (!). Depreme karşı hiçbir şey yapılmamışken bu paralar nereye gitti? Bu konuda birçok milletvekili tarafından da soru önergesi verildi. Akıbeti mi? Başbakan tarafından cevaplanmak üzere verilen bu soru önergeleri hala Meclis’te bekletilmekte.
Tüm bu acı tablo karşısında içim adeta ateşle kavruldu, gözyaşlarıma hakim olamadım. Bir taraftan gelen acı haberler ve vatandaşlarımızın içinde bulunduğu durum beni kahrederken bir taraftan da yaşanan yetersizlikleri görünce sorumlulara lanet okumamak elde değil. Hele hele küçücük Yusuf ve Serhat’ın enkazdan canlı çıkışına rağmen acı kayıplarından sonra.
Bir sözüm de çok şey bildiğini zanneden, aklı sadece efendilerinden aldığı kadar olan bazı aklı evvellere. Bu ülkenin insanı insancıldır, yardımseverdir, zorda kalana elini uzatır, yeri geldiğinde ekmeğini yeri geldiğinde evini paylaşır. Bu ülkenin her bir ferdi bizim vatandaşımızdır. Bazıları ihanet etse de, bazıları kahpece masumları katletse de bizim kinimiz sadece onlara ve onlara destek verenleredir. İnsanları ne rengiyle ne de doğduğu topraklarla yargılarız ama haine de, hainin yanında olana da lanet okur; gerektiğinde tokadımızı da esirgemeyiz. Görüldü ki birkaç kendini bilmez dışında bütün ülke Van halkı için seferber oldu. Gerek seçim sonuçlarında gerekse bazı fiili durumlarda farklı safta olsalar da tüm Türkiye, Van halkına yardım için adeta yarışıyor. Hala bu ülkenin dinamikleriyle uğraşanlar ve bunun farkında bile olmadan ahkam kesen bazı ahmak işbirlikçilere sesleniyorum “çekin pis ellerinizi bu ülkenin üzerinden. Savaşların ve depremlerin yıkamadığı bu ulus eninde sonunda birleşerek gözü açılacak ve sizlere hak ettiği dersi verecektir.”