Bir bakan "Bugün Türkiye'de medya, tarihinin en özgür dönemini yaşamaktadır. Bir takım medya mensuplarının tutuklu olmaları hükümetimizin değil, yargının aldığı kararın neticesidir." demişti. Dünyada toplam 170 tutuklu gazeteci varmış. Biz tutuklu 103 gazeteci ile ilk sırada imişiz. Avrupa Konseyi Türkiye Raportörü Fransız Durrieu, Türkiye’deki hapishanelerde yaptığı araştırma sonucu: “Türkiye’de gazeteciler, hapisteki meslektaşlarına baktıkça, aynısı başımıza gelir gerekçesi ile araştırmacı, sorgulayıcı kimliklerinden uzaklaşıyor. Bu bana kaygı veriyor.” demiş. Varın yorumu siz yapın, medya özgürlüğü konusunda.
Gelelim adalete. Yıl 2011. Tutukluluk sürelerini azaltmak için yasa değiştirilmişti. Yasa çıktı, ilk çıkanlar Hizbullah terör örgütü yönetici ve üyeleri oldu. Hatırlarsanız 1990–2000 yıllarında Güneydoğu halkının üzerine kâbus gibi çöken kanlı Hizbullah örgütünü. Aralarında eski DEP Milletvekili Mehmet Sincar ile İslamcı Yazar Konca Kuriş’in de bulunduğu yaklaşık 500 kişi hunharca katletmişlerdi. Ele geçen belgelerden; toplu katliamlar, üzerine beton dökülen ölüler, infazlar ve domuz bağıyla vahşice katledilmiş insanlar çıkmıştı. Sonra ne oldu? Hükümetin yasada yaptığı değişiklikle bu kanlı infazları gerçekleştiren 44 örgüt mensubu serbest kaldı.
Serbest bırakılanlardan Edip Gümüş(Hizbullah’ın 2. adamı ve işlenen cinayetlerin 57’sinin bizzat infaz emrini veren kişi) çıkınca "Yüce Allah'a, Peygambere selam. Allah'a inandık ve O'na döneceğiz. Mevla’m sizden razı olsun. Cenabı Allah, sizin sevginizi öbür dünyada da karşılıksız bırakmayacak. Allah cennette de bizleri karşı karşıya getirecek." demişti. Allah, serbest bırakılınca mı aklınıza geldi? İnsanları domuz bağıyla infaz edip üzerine beton dökerek öldürürken Allah’ımız, Peygamberimiz neden aklınızda yoktu? Siz kim, cennete gitmek kim? Allahın verdiği canı Allah alır deyin, sonra Azrail olun, öldürün istediklerinizi, ondan sonra da “cennette buluşacağız” deyin.
Bunlar serbest bırakılınca birilerinin vicdanları sızladı. “Yanlışlık oldu. Teslim olun” dendi. 9 yaşındaki çocuklar bile güldü. Sen elindeki suçları belli kişileri salıver, “çağırınca gelirsiniz” de. Sonra teslim olacaklar diye bekle. Fıkra gibi. Adamlar soluğu yurt dışında aldılar. Ara ki bulasın.
Ardından Sivas Katliamı sanıkları serbest kaldı. 35 kişinin ölümüne neden olan Madımak Yangını aktörleri. “Suçu işleyenler kamu görevlisi değil sivil oldukları için” dava zaman aşımından düşmüştü.
Geçen hafta 3.Yargı paketi çıkarıldı. Yapılan değişiklikler sonrası tutuklu milletvekilleri ile emekli ve muvazzaf subaylar tahliye için umutlandılar. Nasıl umutlanmasınlar. Meclis Başkanı “Tutuklama bir tedbirdir. Bu mahkûmiyete dönüşmemeli. Artık mazeret kalmadı. Umarım yargı, meclisin verdiği mesajı anlamıştır.” dememiş miydi? Ancak yine hapisten ilk çıkanlar Hizb-ut Tahrirciler ve katiller oldu. Mesai bitimine on dakika kala 120 sanık için tahliye kararı çıktı. Cumhuriyet savcılığı bunun yasaya aykırı olduğunu, tahliyelerin yapılmaması gerektiğini bildirdi. Ancak mesai bitmiş, itiraz görüşülememiş, kuşlar elden uçup gitmişti.
Nedense bu yasalar hep dinci suçlulara, şeriat yanlılarına yarıyor. Düşünce suçundan yıllardır tutuklu olanlar yine içeride(ki suçlarının ne olduğu hala bilinmiyor), suçları belli, hapis cezaları onaylanmış caniler, katiller, teröristler serbest. Bu durum sonunda bazılarının aklını başına mı getirdi bilmem? “Durum beni çok rahatsız etti. Şaşkın ve üzüntülüyüm. Buna ortak olduğum için vicdanım sızlıyor.” dedi.
Sayın Balbay, Özkan. Ne diye hükümeti eleştirir, düşünce suçu işlersiniz? Sayın Haberal sizin işiniz yok muydu da aralarında binlerce Ak Partili vatandaşın da olduğu insanlara organ naklederek, karaciğer, böbrek yetmezliği belasından kurtardınız? Sayın Alan Başbakanını neden alkışlamazsın, ayağa kalkmazsın? Paşalar terörle mücadele etmek sizin neyinize idi. Siz de insanları yaksaydınız, domuz bağı ile adam öldürseydiniz, milleti yoksullara yardım edeceğiz diye kandırıp, paralar iç etseydiniz, çoktan dışarı çıkmıştınız.
Aziz Nesin’in soyadı ile ilgili bir öyküsü vardır. Okumuşsunuzdur. Der ki “Soyadı Kanunu çıktığında herkes kendi soyadını kendisi seçti. İnsanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı. Dünyanın en cimrileri ‘eli açık’, dünyanın en korkakları ‘yürekli’, dünyanın en tembelleri ‘çalışkan’ gibi soyadı aldı. Bir mektup yazılacak sürede ancak imzasını atabilen bir öğretmen de kendisine ’çevikel’ soyadı aldı.” Buna göre başlıktaki noktalı yeri de varın siz tahmin edin.
Bu arada, huzur dolu ve sağlıklı bir şekilde geçirmeniz dileği ile ramazan ayınız hayırlı olsun. Saygılarımla, hoşça kalın.