Kısa bir hikaye ile başlayalım önce… Mississipi Nehri'nde, neh­rin bir yakasından ötesine yolcu taşıyarak geçimini sağla­yan yaşlı bir kayıkçı, kayığındaki küreklerden birisine “inanç”, diğerine “çalışmak” yazmış. Sebebi sorulduğunda bu güngörmüş kayıkçı : "Nehri karşıdan karşıya geçmek için her iki küreğe de ihtiyaç var. Çalışmaksızın inanç ve inançsız çalışmak sizi bir dairede döndürür durur. Hayat yoluna tek kürekle çıkmak da nehri tek kürekle geçmeye çalışmaktan fark­sızdır. Hiçbir yere gidemezsiniz" demiş. Bu hikayeye yazımın sonunda yeniden dönmek üzere şimdi gelelim kendi hayat hikayemize…

 

Yaradılışımızdaki mucizeye aldırmayıp sahip olduklarımızın farkına bile varmadan geçip giderken günler, ne oluyor ve nasıl oluyorsa birden kendimize geliveriyoruz. Hiç beklemediğimiz bir anda ve hiç beklemediğimiz bir şekilde geçmişi düşünmek ve geleceği yeniden inşa etmek üzere hepimiz bir molaya çekiliyoruz. Nedenleri, niçinleri sorgulayıp nasıllarla kendimiz için bir yön bulmaya çalışıyoruz. Uzunca bir süredir oradaydım. Molada yani… Ve nihayet benim molam sona erdi. Kazandıklarım ve kaybettiklerimin bir muhasebesini yaparak bu uzun bekleyiş dönemimi huzurlarınızda sonlandırıyor ve inşallah uzun soluklu yeni bir yaşamın perdesini aralıyorum.

 

Bugün sadece yeni bir güne yada yeni bir haftaya değil yeni bir döneme de başlıyorum. Kendi kendime pranga vurup özgürlüklerimi de kendi kendime kısıtladığımı geçte olsa fark ettim. Kaybettiklerimin dahi aslında bir kazanç olduğunu öğrendim. Herkese ve her şeye rağmen gülmenin, yaşamdan zevk almanın mümkün olduğu gerçeği ile tanıştım. Çünkü sevinçleri hüzünlerine hep galip gelen, çoğu zaman gülüşleri gözyaşını bastıran bir adamdım ben… Ben, bir kenarda durmak ve hüzün pasıyla küflenmek için değil her daim mücadele etmek yaşamak ve yaşatmak için vardım. Geçmiş hesabı yaptığımda beni ben yapan asıl şeylerin yaşadığım acılar olduğu ise artık gün gibi ortadaydı. Tıpkı İtalyan Roman Yazarı Antonio Fogozzias’ın dediği gibi: “Büyük şeyler meydana getirmek için acı ve ıstırap çekmek gereklidir!” Romatizma rahatsızlığı nedeniyle parmaklarını dahi hareket ettirmekte zorlanırken fırçayı eline bağlayarak resim yapmaya devam eden Fransız resim sanatının önemli simalarından Auguste Renoir’un, bu kadar acı çektiği halde neden hâlâ resim yapmayı sürdürdüğünü soran dostlarına verdiği cevap daha da enteresandır. “Güzellikler kalıcıdır, acı ise geçici…” Bu yüzden bende, kendi adıma geçici olan bir acı için karalar bağlayıp dövünmektense kalıcı güzellikler yaratmak için çalışmanın ruhen ve fiziken bizi diri tutacağı ve hatta belki de yenileyebileceği inancıyla sürekli yazılarıma yeniden başlamaya karar verdim.

 

İçimde bir gün sizlere yeniden yazmak için biriktirdiğim o kadar çok şey var ki inanın nereden ve nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Gerçi öfke tabanlı birikimlerimi kaldırınca epey bir yer açıldı ama yine de pek kolay olmayacak… Ama eskisinden daha iyi olacağına eminim. Zira bugüne kadar tek kürekle asıldığım bu hayat denizinde yol almak için artık ikinci bir küreğim daha oldu. Tıpkı Missisipi Nehrindeki o yaşlı kayıkçının kürekleri gibi…  İnanç ve çalışmak…

 

Haftaya yeniden buluşmak üzere, sevgi, saygı ve selamlarımla…