Vakit azlığı sebebiyle internet denilen salgına çok da fazla kaptırmadım kendimi. Böyle olunca bana gönderilen ve işlerim dışındaki elektronik postaların bir kısmını ya okuyamıyorum ya da geç okuyorum. Ancak değerli dostum ve meslektaşım İlhan Özkan’ın zaman zaman gönderdiği elektronik postaları ilk fırsatta okumaya çalışıyorum. Sağolsun sosyal sorumluluk mesajları içeren postaların yanında, ders verici hikayeler ve bazen enteresan bilgiler de yolluyor. Olaylara farklı bir bakış açısıyla bakma fırsatı bulurken bazen de çok da duyulmamış hikayeler okuma şansına erişiyorum. Yine ondan gelen enteresan bir elektronik postayı kendimce yorumlayarak faydalı olacağı düşüncesiyle sizlerle paylaşmak istedim.

Malum eski gemilerde en büyük sorunlardan biri de farelerdir. Karadan uzakta kısıtlı erzakla sefere çıkan gemilere dadanan fareler gemicileri zor duruma düşürürdü. Geçen asırlarda İngiliz denizcileri gemideki fareleri yok etmek için bir yöntem kullanırlarmış. Dünya üzerinde enteresan fikirleri hep konuşulan ve tartışılan İngilizler bir fareyi canlı olarak yakalayıp boş bir tenekeye koyarlarmış. Yakalanan fare burada günlerce aç bırakılırmış. Fare iyice aç bırakıldıktan sonra başka bir küçük fareyi bu aç farenin yanına koyarlarmış. Doğanın kuralı burada işler ve büyük ve aç olan fare küçük fareyi yermiş. İlerleyen günlerde yine aç bırakılan farenin yanına alışıncaya kadar sırayla başka bir fare koyarlarmış. Her yeni fareyle biraz daha semiren ve kendi ırkını yiyerek yamyamlaşan bu farelere davranışlarına uygun olarak “yamyam fareler” denirmiş. Bu yöntemle güçlenen ve irileşen fareler geminin içine salınırmış. Gemide salınarak gezinen güçlü ve iri yamyam fare, ırkdaşı diğer fareleri ürkütmeden onların yanına kolayca yaklaşır sonrasında da onları yermiş. Böylelikle gemi farelerden temizlenirmiş. Bu yöntemle uyanık (!) olduğu bir kez daha gözlenen İngilizler yıllarca gemideki fare ırkını ortadan kaldırmayı başarmış. 

İngilizlerin fare ırkını yok etmek için uyguladıkları bu yöntemi çeşitli emperyalist güçler başka ülkelere ve nesillere uyguluyorlar. Kendi yetiştirdikleri, beyinlerini yıkadıkları, kendilerine göre eğittikleri ve semirmelerini sağladıkları bazı yamyam fareleri kendi uluslarının içine sokarak onları yok etmek ya da zihniyetlerini yok ederek ele geçirmek için kullanıyorlar.                                                                                                                                                                                                                 

Bu yamyam fareler bazen bir siyasetçi, bazen bir lider, bazen bir yönetici bazen de toplumda saygı duyulan kişi kılığında ortaya çıkıyor. Ülkemiz de hala sömürgeci güçler için iyi bir hedef olduğu için bizlerin de yamyam farelerle muhatap olma ihtimali maalesef çok yüksek. Ne yapmalı? Uyanık olup, aklımızı kullanmalı ve içimizdeki yamyam farelere kendimizi yedirtmeden onları bertaraf etmeliyiz. Bunu da ancak eğitim, bilim ve sanat alanlarında yoğunlaşıp, çağdaş uygarlığı yakalamakla sağlayabiliriz. Yerinde olacağını düşündüğüm güzel bir sözle yazıma son vermek isterim. “Bilim ve sanat bir kuşun iki kanadı gibidir, bu iki kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür olurlar. Uçamayanlar ise tavuk olur. Tavuk toplum önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkasından yumurtalarının alındığının farkına bile varmaz.”