Seni unutmayacağız…Kalbine isabet eden kahpe kurşunla hayatını kaybeden Yusufiyeli Cengiz Akyıldız ağabeyimize yapılmış saldırının hepimize yapıldığını, yaşayan her ülkücünün bu kurşun yarası ile sızı çektiği bilinmelidir. İstenildiği gibi sokaklara inmeyeceğimizi, daha çok kenetleneceğimiz bilinsin. Sokaklarda kefenle eylem yapanlar gözünüzü açın etrafınıza bir bakın, kimlere nasip oldu o kefeni giymek. İhanet sürecinde yaşanmış bu olayı basit bir adli olayı olarak görmeyip peşini bırakmayacağız. Dağdan şehre inmiş eşkıyayı paçavra parçalarını yüzlerine sarıp ülküdaşlarımıza yapılan bu şerefsizce saldırıya taviz verenlerden gün gelecek hesap sorulacak. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Biz yeminimizi yıllar önce ettik. Bu hesabın içeresinde olanlar gerisini siz düşünün. Yastayız, acımız büyük. Ruhun şad, mekânın cennet olsun gül yüzlü Yusufiyelim.
“Daha dün konuşmuştuk ama...” diyorsun...
“Ama nasıl olur!”lar çekip çekiştiriyor iki yakanı...
“Hiç beklenmedik bir ölüm!” bu, değil mi? (Hâlbuki her an yanımızda)
“Vakitsiz”
“Erken!”
“Sürpriz!”
İşinize ara vereceksin bugün...
Neşenizi kaçırdım biliyorum.
Kocaman bir pürüz gibi duruverdim karşınızda.
Hızını kestim hayatının.
Dahası, üzerine alındınız.
Ölüm bize de yaklaşırmış dediniz..
Ölmesi kanıksanmış, öleceği gelmiş bir yaştayız artık.
Ölmüş olmasına şaşırılmayan bir adamım.
Bir baksana, ne değişti ki dünyada, ben eksildim diye.
Boğaz Köprüsü’nde trafik akıyor hâlâ.
Ben öldüm diye şeritleri eksilmedi ya yolların.
Ben öldüm bu defa...
…………………
Cengiz Akyıldız
Yeni yetmeydik henüz. Allah razı olsun, babam tuttu elimden verdi koca koca kitapları elime “OKU” dedi. Beynimizi ÜLKÜ adlı yar ile doldurdu. Sevgi hep ÜLKÜ adında işlendi, yüreklerimize… Ve gün geldi, tunçtan bileklerimizi, demirden yüreklerimizi mücadeleye sürdüler. Ne içindi, nedendi? Bilmiyorduk. Aklımıza sadece ülküye dair mücadele vardı. Aslında işimize gelmiyor değildi hani… Vurduk kırdık martavalları özde bir ad verdiler sırtımıza, taşı bu yükü dediler. Ve UÇ BEYLERİ olduk.  
Serhatlerin utanmazlığını yüzümüze çarparken, görmüyorduk ama hissediyorduk, samandan yapılma burçların tir tir titrediğini… Durmak yoktu düşüncemizde ve bilmiyorduk ki beyinlerini Manukyan’ın senetli avratları misali laçkalaşmış mahlûkların, bizi durdurma hayaliyle donattıklarını… Biz durmuyorduk, onlar düşünüyorlardı derken Bizans kahpeliği hükmünü koydu, Serhat Boylarına… Düşünmek, durmayı yenmişti. Saldılar, onca suçları üstümüze. “Din Arap’ın uğraş Türk’ündü” lakin suçla uğraşmak biraz zordu. Bıkmadık uğraştan. Ve adımızı yine değiştirdiler, SUÇ BEYLERİ dediler.
Uğraştan bıkmamak güçlendirdi bizi. Aczin cehenneminde cenneti tattık! “Gecedir” dediler “sabaha güçleniriz” dedik. “Karanlıktır” dediler, “gün ışıyınca güçleniriz” dedik. Gün geldi, güçlülerin karşısında güçlendik. Adımızı tekrar değiştirdiler. Ve bu defa GÜÇ BEYLERİ dediler.
Lakin o kadar güçlü değilmişiz, namertler meydanında dönen kahpe pazarlıklar karşısında, kaleler bir bir düştü. Mertler tarihinde, namertler dönemi başladı. Mert fikirler, namertçe kurşunlandı, kılıçlandı, tekmelendi. Güç beyleri anladılar ki, günün gecesi başlıyor, akşam vaktidir. Sarıldılar birbirlerine sıkıca… Yürüdüler… Ağır yaralar sızısınca göç ettik. Meydan boş kaldı ve bu meydan da adımıza bu kez de GÖÇ BEYLERİ dediler.
Göçte geçmişi düşündük. Artık biz düşünüyorduk, onlarsa durmuyordu. Devir tersine dönmüştü! Geçmişin muhasebesi ile geleceğimize yön verdik. Geçmişte yaptığımız hataları bir daha tekrarlamamak üzere and içtik.
Bilendik, pusatlandık, deliliği değil aklı önder kıldık. Ve yıllar sonra onların değiştirip durduğu adımızı bu kez ve son olarak biz değiştiriyoruz.
“ÖÇ BEYLERİ” Hesabı olanlara selam olsun.