Allah’a hamd olsun müslümanız. Söz olarak bazı değerlere sahip çıkıyoruz, onlarla övünüyoruz. Ancak bazı değerlerimizin idrakinde miyiz? Örneğin bunlardan biri olan Kelime-i Tevhid veya Kelime-i Şehadetin anlamını, gayesini biliyor muyuz?
 
Hristiyan olan biri sadece kelimelerle Müslüman olursa, imanı ve islamı anlayamadan bir müşrik gibi yaşayabiliyor. Hayatında pek bir değişiklik olmuyor. Acaba biz ve bizim yakınlarımız da İslam esaslarını idrak edebiliyor ve Kelime-i Tevhide uygun yaşayabiliyor muyuz?
 
Kelime-i Tevhid'in başındaki "La", hayır, yok demektir. Müslüman olmadan önce, kişide ne kadar gayri İslami birikim varsa, onlara hayır demelidir. Yani İslam dışı, cahili bidat ve hurafeleri üzerinden atmalıdır. Kişi Müslüman ise, kalbinde, alışkanlıklarında, yaşantısında kötü huylar varsa, onlardan temizlenmelidir. İşte o zaman La’nın hakkını verebilir.
 
Kelime-i Tevhid'in başındaki "La"; ile Allahû Teâla (c.c.)'a baş eğmek isteyenlerin, her şeyden önce vahy nizamını dışlayan ideolejileri, putları, şeytanı, tağutu önce kalben ret etmeleri gerekir. Çünkü Allah’a iman, önce iman dışı özelliklerden temizlenmekle olur. Allah’a iman, tağutları ret ile başlar.
 
Şurası muhakkak ki, tevhid akidesi; islâmi hayatın başlangıcıdır. Bunun yegane teminatı Kelime-i Tevhid'in başındaki; "La"dır. Bu, Allah'a baş eğmenin sıhhat şartlarının ilkidir. Bakınız İslâm nizamına girişte baş vurulan ilk kapı Tevhid olduğu gibi, bu fani dünyadan çıkarken yine gerekli olan şey yine Tevhiddir. Yani Tevhid; hem ilk vacib ve hem de son vacibtir. Bundan ötürüdür ki; Resülullah (s.a.v.)'in davetinin ilk maddesi Tevhid olmuştur. Peygamberlerin varisleri olan alimler, Firavunlara; Tiranlara, beşeri sistem ve kanunlara, putlara ve putların şekillendirdiği çağlara Allahu Ekber demelidir. Sahte ilahlara boyun eğerken, Allah'a baş eğmek mümkün değildir.
 
Allah'ın peygamberleri müşrik toplumların islahı için çalıştılar. Ancak, enbiyalar Allah’ın varlığını ispat etmek için değil, sadece teyit için gönderildiler. Evet, bütün ümmetlere gönderilen Resuller, ibadette Tevhid'in gerçekleşmesini talep ettiler. Yoksa ümmetlere gönderilen peygamberler, Allahû Teâla (c.c.)'nın alemlerin halikı olduğunu, göklerin ve yerin rabbi olduğunu tarif etmediler. Çünkü o müşrik ümmetler, Allahû Teâla (c.c.)'ın alemlerin halikı olduğunu, göklerin ve yerin rabbi olduğunu biliyorlardı.
 
Bugün bazı müslümanlar, günde beş vakit namazı kılan mü'minlere Allah'ı ispat etmeye çalışıyorlar. "Allah var mı yok mu?" veya "Allah'ı kim yaratmıştır" sualini sormaya ve sorduğu bu sualine karşılık bir lokmacık aklıyla cevap vermeye kalkışmasına, hizmet diyorlar. Öte yanda mükellefler tarafından Allahû Teâla (c.c.)'ya eş koşulan putlara, heykellere, ideolojilere, beşeri kanunlara, izmlere nefes aldırıyorlar.
 
Görüldüğü gibi Allah’a iman, İslam dışı olanlara karşı olmaya davet ediyor. Başka deyişle, bir insan neyi inkar ettiğini bilmiyorsa, neyi tasdik edip, ona bağlanacağını, ona iman edeceğini bilemez. Onun için, imanın ve İslâm'ın ilk şartı, Allah dışında, bütün güç ve kuvvetlere, insanları ezen tüm odak ve rejimlere La deyip, İllallah, yani sadece Allah'ı kabul ediyorum, O'na boyun eğiyorum diyebilmektir.
 
Yeryüzünde neye karşı olduğunu  bilmeyen bir kimse, kime baş eğeceğini de bilemez, Bunun içindir ki İslam'da baş kaldırma baş eğmekten önce gelmiştir. Bunun en büyük şahidi "İllallah" hakikatinden önce söylenmesi zaruri olan la ilahe düsturudur.
 
Rabbimiz bizleri Kelime-i Tevhidin La’sını anlayan ve bu inançla yaşayan kullarından eylesin.