Konuyla ilgili yapılan basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi, “Cumhuriyet’in taşıyıcı kolonları arasında AK Parti iktidarının en çok tahrip ettiği adaletin artık ne kadar çarpık işlediği ve hukukun üstünlüğünden ‘üstünlerin’ hukukuna nasıl geçildiği son gelişmelerle birlikte iyice ayyuka çıkmıştır. Konu hakkında Atatürk ve Cumhuriyet Değerlerine hakaret eden Şevki Yılmaz ve Halil Konakçı hakkında Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunduk. Mesleği gereği her gün adliyede olan, yani ifadeye çağrılsa dakikalar içinde ifade vereceği kesin olan bir avukat, “şeriat”a küfrettiği için evi aranarak, onlarca polis eşliğinde gözaltına alınırken; bu ülkenin kurucusuna adice hakaret edenler için ise yaprak kımıldamamaktadır. Oysa tarihçi İlber Ortaylı’nın da nikah şahidi olduğu, II. Abdülhamid’in torunun kızının düğününde çekilen bir videoda, eski Refah Parti milletvekili Şevki Yılmaz’ın ülkemizin kurucusu Atatürk’e ağza alınmayacak hakaretler edip beddualar savurduğu, Diyanet’e bağlı bir kamu görevlisi olan İmam Halil Konakçı’nın ise gülerek “Amin” dediği görüldü.

Kadroda revizyon... Demirci gitti Gürler geldi! Kadroda revizyon... Demirci gitti Gürler geldi!

Bu iki olay şu soruları gündeme getirmektedir: Şeriata hakaret diye bir suç var mıdır? Şeriata hakaret edildiğinde halkın bir kısmını aşağılama suçlaması hangi hakla yöneltilmektedir? Halkın şeriat istediği hezeyanının dayanağı nedir? Bu ülkenin kurucusunun hatırasını densizlerden korumak için bir kanun varken, daha önce de milletin egemenliğinin sembolü olan TBMM’ye hakaret etmiş küfürbaz yobaz Şevki Yılmaz ile ilgili neden harekete geçilmemiştir? Atatürk’ün kurduğu bu devletin görevlisi olan bir şahsın Atatürk’e edilen hakaret ve bedduaları onaylamasına ne hakla sessiz kalınır?

Bu iki olay elbette münferit ve rastlantısal olarak üst üste gelmiş değildir. Büyük önder Atatürk’e hakaret edenlerin on yıllardır kamuda bırakın koltuğunu kaybetmek, terfi alması; Ülkenin kurucusuna hakaret edenlere dair hiçbir hukuki işlem yapılmaması, ülkede 50 binden fazla insanın öldüğü depremin anmasının bile yapılmasının yasaklandığı günlerde gericilerin ellerinde hilafet bayraklarıyla polis gözetiminde miting düzenlemesi, iktidarı eleştirmek bile ‘terörist’ ilan edilmeye yetiyorken anayasal düzeni kaldırmak anlamına gelen şeriatın rahatça ve hemen her mecrada propagandasının yapılması iktidardan alınan güçle gerçekleştirilmiş rezaletlerdir.

Yakın geçmişte ülkenin kurucularına “iki ayyaş” deyip sonra oyları azalınca Atatürk’ü anmaya başlayacak kadar takiyyeci zihniyet, şimdilerde kendi söyleyemediğini söyleyen gericileri cezasızlıkla teşvik etmekte, bu gerici fırtınaya karşı dik duran ilerici kamuoyuna ise bulduğu her fırsatta gözdağı vermeye çalışmaktadır. Bu sistemli aymazlığın ıskaladığı gerçek ise şudur: Burası laik Türkiye Cumhuriyeti’dir ve bu halk, kendisine atasının en büyük hediyesi ve emaneti olan bu Cumhuriyet’e sonuna kadar, asla pes etmeden sahip çıkacaktır. Biz takiyye bilmeyiz, biz fikirlerimizi başka türlü göstermeyiz, bizler Başöğretmenin eğitim neferleriyiz ve açık açık söylüyoruz: Türkiye Cumhuriyeti ilelebet laik kalacaktır! Atamızın dediği gibi “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz”, olmayacaktır! 
Eğitim-İş olarak Atatürk’e dil uzatma hadsizliğini gösteren şahısla ilgili tüm illerde örgütlü olarak tepki göstereceğimizi, şahıs hakkında suç duyurusunda bulunacağımızı, konunun peşini asla bırakmayacağımızı ilan ediyoruz.”

Editör: Gülçin Kargaoğlu