Malûmunuzdur, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu Beştepe’de verildi. Konu ilgili bir yazıdan kısa bir bölümü aşağıya alıyorum. Abdülkadir Selvi Hürriyet’teki köşesinde yazdı.

     “ Atatürk’ten Menderes’e, Özal’a ve Erdoğan’a uzanan bir siyasi çizgi ortaya konuldu. ‘AK PARTİ ATATÜRK’ ü mü KEŞFETTİ’ tartışmalarına zemin teşkil etmesini arzu etmem ama bu kez Cumhuriyet ve Atatürk vurguları daha güçlüydü. Belli ki Erdoğan sadece MHP ile yakınlaşma adına yapmıyor, Atatürk’ü ve Cumhuriyet’i önemseyen yeni bir seçmen profiline yöneliyor.”

Aynı gazetede Ahmet Hakan ve Gülse Birsel; biraz da Atatürk’ü gerçekten sevenleri ve bunu reklâmsız, yaygarasız rahmetle anan, O’nun ruhuna Fatiha’lar gönderen milyonlarca insanımızı incitici bir üslûpla konuya farklı yorumlarla yaklaşıyorlardı daha pek çok yazar gibi.

     Yabancı bir diplomat, 1932-1933 yıllarında Ankara’da görev yapan ABD Büyükelçisi Charles Sherrill.

     Anılarında Atatürk’ümüzü bakın nasıl anlatıyor. Zaten yazımın başlığı da Diplomata ait. Büyükelçi   Asker kökenliGeneral Ulusal Muhafızlar Komutanlığı yapmış. ABD Cumhurbaşkanlığı yapmış General Eisonhaver’in yakın dostu. Diplomatlığı seçince önce Arjantin, sonra Türkiye Büyükelçisi oluyor. Elçiliğinden önce defalarca İstanbul’a gelmiş, 1923’ten itibaren genç Türkiye Cumhuriyeti’ndeki reformları gözlemiş. ABD. ye döner dönmez, 1934’de aşağıda okuyacağınız Atatürk Biyografisi’ni yazdı. ABD, İngiltere ve Fransa’da yayınlattı. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin gönüllü tanıtım elçisi oldu. Uluslar arası plâtformlarda ve Amerikan Üniversitelerinde konferanslar verdi. Atatürk’ü ve genç Türkiye’deki reformları anlattı. Amerikan gazetelerine Türkiye’yi öven en makaleler yazdı. Bazı had bilmezlerin ileri geri konuştukları Atatürk’ü bakın nasıl anlatıyor ABD. li Diplomat.

 “ Bir milleti anlamak, onun liderliğini tetkik etmekten daha isabetli bir yol yoktur. Devrimizde kendisinden daha üstün bir başka devlet adamı bulunmayan Mustafa Kemal kadar büyük, liyakatli bir insanı, Türkler ender yetiştirmişlerdir. Binaenaleyh Türkiye’yi ve Türkleri tetkik için takip edeceğimiz en doğru yol, ülkeyi yöneten siyasi insanla işe başlamak ve kurtarıcı, öncü, milli kahraman ve beynelmilel devlet adamı olan Cumhurbaşkanı’nı tetkik etmek olacaktır…

     Asrı hazırın yegâne dahisi, Türkiye Cumhuriyeti Reisi Gazi Mustafa Kemal’dir…

     Türkiye’de işlemekte olan ‘fikir üretim merkezi’ne (think tank) bakarsak…Mustafa Kemal’in etrafında topladığı kabine, dünyanın her tarafında benim bildiğim kabinelerin en iyisidir…

     Çankaya tepesine ilk çıkışım 1932 yılının tatlı bir mayıs gününde olmuştu. Resmi töreni takiben Devlet Başkanı tarafından gösterilen yakınlık ve nezaket, benim gibi Washington’da doğmuş bir insana, bizim ‘Beyaz Saray’ çevresini hatırlatıyordu…

     Köşkün içinde geniş bir hol mevcuttur, kapıları Pompei stilinde, etrafı sütunlu bir portik ile çevrilmiş, yukarıdan ışık alan geniş bir pisine açılmaktadır. Bu köşkün, medeniyetin en son incelikleri ile döşenmiş olduğunu ayrıca izaha lüzum yoktur. Halıların hepsi ayni renkte olup, renklerindeki sadelik böyle bir yerde daha şatafatlı manzaralar görmeye hazırlanan insan üzerinde çok lâtif bir sürpriz husule getiriyor. En uzak bir köşede hakiki bir iş adamı bürosunun yanında, Gazi bulunuyor…

     Ortada uzun bir toplantı masası bulunmaktadır. Öteki baştaki köşede, tam bir işadamına yakışacak masanın yanında Gazi durmaktadır. Yüzünde yakın bir dost tebessümü vardır…

     Yuvasını bulmuşa benziyordu. Çünkü kütüphanesindeydi. Yaratılış itibariyle daima okumak, tetkik etmek isteyen biriydi. Mustafa Kemal, pek sevdiği kitapları, haritalarıyla çevrelenmiş kütüphanesindeki huzur ve rahatı hiçbir yerde bulamazdı…

     Haritaları ile çevrilmiş olan Gazi, kütüphanesindeyken kendi muhitindeydi. Geniş Anadolu yaylasına karşı bulunan bir rejonajda sayısız kitaplar olduğu görülüyordu…

     Türkiye Başkanı’nın hakiki şahsiyetini keşfetmişliğim ve onu sevmeye başlamaklığım  ancak kendisi ile yapmış olduğum hususi görüşmelerden sonra olmuştur…

     Ne diplomatları, ne de yabancıları… Her ne şekilde olursa olsun asla yalnız olarak kabul etmezdi…

     Gazi’nin insanda bıraktığı ilk intiba dikkate değerdir. Gazi’nin arkası ışığa dönüktür. Öyle ki, ister istemez inceleme imkânı bulacağınız yüzünün hatlarını tam anlamıyla göremezsiniz. Fakat daha ilk bakışta anlarsınız ki, karşınızda sağlıklı, keskin bakışlı, derisi pürüzsüz, geniş alınlı bir yüz ve gayet zeki bir kimse vardır. Ve birbirinden uzak ve çok derin manalar ifade eden iki güzel göz…

     Mustafa Kemal’in simasında en mesut ifadenin tebarüz etmesini isterseniz, yani gri renkte gözlerinin mavileşmesini arzu edersiniz, ona, duvara çerçeveleterek astırmış bulunduğu bir vesikanın ne mana ettiğini sorunuz. Sualiniz karşısında simasında husule gelecek olan ışığa hayret edeceksiniz. Altından bir çerçeve içinde muntazam surette sıralanmış olarak som altından lâtin harfleri, eski arap yazısının yerine ikame etmiş olduğu yeni Türk alfabesidir. Dünyada bu çerçeve içindeki belgenin bir benzeri yoktur ve Mustafa Kemal için özel değeri vardır. Maddi değerlerin çok üstünde, paha biçilmeyecek kadar aziz hatıralar taşımaktadır bu belge..

     Hayatımda; meşgul olduğu konuyu onun kadar benimseyen ve kendisini o mevzuun akışına kaptıran bir insan daha gördüğümü hatırlamıyorum…

     Bir devlet adamının göstermiş olduğu taşkın yurtseverlik dolayısıyla o öğleden sonrasının hatırası hafızamda çok canlı bir şekilde yaşamaktadır…

     Mustafa Kemal’in en bilgili olduğu taraflardan birisi, Türk’lerin Orta Asya’dan batıya doğru ilerleyişlerini etnografik haritalar ve belgeler üzerinde takip ve izah etmesidir. Bana akşama kadar kütüphanesinde belgeler göstererek bilgi verirken inandım ki, onun kadar vecd ve heyecanla davasına sarılan bir insan tarihte az görülebilir…

     Gazi, ilk görüşmesinde Türkçe konuşmak âdetindedir. Fakat yaptığınız konuşmanın herhangi bir noktası dikkatinizi çekerse, gayet mükemmel Fransızcası ile size mukabele eder. Mükemmel bir Fransızca konuşmasını dinlemenin benim üzerimde ne kadar derin bir hayret hasıl etmiş olduğu tasavvur olunabilir…

     Gazi ile yapmış olduğum konuşmalardan biri Yalova’da cereyan etti. Kemal orada, Marmara Denizi sahilinde, çok sade bir köşkte oturmaktadır. Bu köşk de, Ankara’daki gibi ultra modern stilde, fakat ondan çok daha küçük mikyasta olup büyük ve yaşlı ağaçların yanına, sahile yapılmıştır. Köşkün yanında ve kumsalda, Sultanların harplerde kullandıkları XVII. Yüzyılın işlemeli ipekten iki büyük çadırı kurulmuş bulunuyordu. Bu çadırların birinde oturduk; nefis Türk kahveleri içerek konuştuk...

     Mustafa Kemal’in din bahislerinden hoşlanmadığı söylenirdi. Hâlbuki bu konuya benimle gayet serbest ve uzun uzadıya konuştu. Ben hayatımda onun kadar hakkaniyetle düşünen bir zatla konuşmadım…

     Bütün Türkler kendi kendilerine okuyup anlayabilsinler diye Kur’an gibi büyük bir kitabın kapılarını ardına kadar açmak maksadını beslemiş olan Türk Cumhurreisi gibi bir devlet adamına bir şey söylemeye kimin hakkı vardır? Şüphesiz ki, hiçbir kimsenin…

     Fevzi Paşa 22 gün 22 gece fasılasız devam eden Sakarya Savaşı boyunca bir tek defa bile namazını ihmal etmemiş ve daima barıştan yana olan Tanrı’ya dualarını sürdürmüştü. Bu ağır başlı cesur komutan, askerlerinin moralini yükseltmek için mevziden mevziye dolaşarak, erlerine Kur’an- dan parçalar okumuştu. Ayni derece soğukkanlı ve savaşta bir an bile cesaret ve azmini kaybetmemiş olan İsmet Paşa da Fevzi Paşa gibi dinine bağlı yürekten bir Müslüman’dı. Bu iki dindar komutan, Mustafa Kemal’in en yakın generaliydi…

     Muharebe meydanlarında eski düşmanı olan Yunanlara karşı kazanmış olduğu zaferleri canlandırmaktansa, Yunanistan’la dostça münasebette bulundu. Avrupa’da bu kadar büyük feraset eseri göstermiş olan bir tek devlet adamı var mıdır?...

     Devlet adamı kalitesi barizdir…

     Hususi hayatı onun kadar iftiraya sebep olmuş bir başka devlet adamı yoktur. Türkiye Cumhurbaşkanı Kemal Atatürk kadar, hakkında dedikodu, yalan ve uydurma haber çıkarılan bir başka lidere rastlamadığımı itiraf etmeliyim. Ortaya atılan iddiaların hepsi haset ve kıskançların yalanlarıdır…

     Mustafa Kemal, ismi harp tarihine geçen en parlak stratejisttir…

     Gazi bana, Anafartalar Muharebesi’nin hikâyesini kütüphanesinde anlattı. Krokiyle anlatıyordu, krokileri çizmek için zaman zaman hikâyeye ara veriyordu, zaman zaman esprilerle süslüyordu…

     Onun anlatma kabiliyeti, kuvvetli tarihçilerden pek azında bulunabilecek bir meziyetti…

     Fikirlerine iştirak etmediğiniz zaman, bu ayrılığınızın yalnız sebeplerini sormuyor; ayni zamanda o sebeplerin esaslarını da araştırıyordu. Sizi, kendisinden başka türlü düşündüren şeyi öğrenmek istiyordu…

     Ben hayatımda ondan daha doğru düşünen bir insanla konuşmadım…

     Bu “hayranlık” dolu sözler, yazımın başında belirttiğim gibi ABD. li bir diplomata ait. Başka söze ne hacet.

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatının 79. Yılında saygı ve rahmetle anıyoruz. Ruhu şad olsun. Mekânı Cennet olsun.

ATATÜRK’e MESAFELİ DURANLAR

       Özellikle 40-50 yaş kuşağının üstündeki insanımızın, Atatürk’e mesafeli durmasının sebebi kanaatimce ilkokula başlanılan yaşlardan itibaren yıllarca Atatürk’ü övülmek istenmesi ve bu figürün zorla övdürülmeye çalışılmasına duyulan tepkisel duruştur. Normal seviyede zekâsı olan bir insanın; sadece Kurtuluş Savaşımızı ve Büyük Türk Milleti’nin, 20. Asrın bu büyük Dahi’sini Ordularımızın Başkomutanı’nı takdir etmek ve rahmetle, teşekkürle anmak dışında bir seçeneği olamaz.

     Vefatının 79 ncu yılını idrak ettiğimiz bu günlerde, kendisini Rahmet ve Şükranla yad ediyorum.

     Saygılarımla.